Türkiye Cumhuriyeti 84 milyonluk nüfusuyla savrula savrula gidiyor, ama nereye varacağımızı, nerede duracağımızı ise bilen yok. Mevcut tehlikeli gidişe de nasıl çözüm bulunabileceğini net bir şekilde ortaya koyan da yok.
Türk parasının pula döndüğü, doların ise tavan yaptığı bir süreci yaşıyoruz toplum olarak. Daha 4-5 ay önce 5 TL civarında olan 1 doların 11 TL’yi aştığına tanık olduk ulus olarak. Dolar 11 TL olunca da zam furyası elbette ki tüm hızıyla devreye girdi. İğneden ipliğe, ekmekten patatese kadar tüm temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları katlanarak yükselmeye devam ediyor. Zam furyasının uğramadığı bir tek madde kalmadı. Hal böyle olunca da asgari ücretli ile hele hele emekli insanlarımızın aldıkları paralar kelimenin tam anlamıyla pula döndü.
Paramızın pula döndüğü böylesine karanlık dönemde orta yere çıkmaya devam eden hükümetin önde gidenleri ise hala pembe tablo çizmeye devam ediyorlar.
Tam 19 yıldan beri ülkemizi yönetmekte olan AKP’liler bir ölçüde “güç zehirlenmesi” hastalığına yakalandılar. Gücü ve yetkiyi her insan taşıyamaz. Bugün bulundukları makamlarda ebediyen kalacaklarını düşünenler hata yapmaya mahkum olurlar. Tıpkı bugün Türkiye’yi yönettiklerini sananların yaptıkları hatalar gibi. Bugün çarşı pazarda ne olduğunu, insanların ne yaşadıklarını AKP’nin önde gidenlerinin bilebilmesi mümkün değildir. Onlar saraylarında ne görüyorlarsa, saraylarının dışında da o gördüklerinin olduğunu düşünüyorlar. Halktan kopuk yaşamak öyle bir şey.
Türkiye’nin ekonomik kanallarını elinde bulunduran, tek sorumlu olan Lütfi Elvan, “Enflasyonda istediğimiz seviyede değiliz” dedi. Lütfi Elvan kime dert yanıyor o da belli değil. Tüm ekonomik kanalları elinde bulunduran bir kişinin ekonomiden dert yanması kabul edilebilir bir olay değildir. Oturduğu koltuğa ekonomiyi düzeltmek için geldiğine göre…
Kara kış döneminin henüz başladığı böyle bir dönemde ardı-arkası kesilmeyen ve kesilemeyeceği belli olan zincirleme zamlar Türk halkını perişan etmeye devam ederken, vatandaşlar ise çaresizliğin çaresizliğini yaşıyor.
AKP zihniyetinin Türk halkına verebileceği bir şey kalmadı. İşimiz Allah’a kaldı. Mevcut tablo öyle söylüyor.
Bir mutfak tüpünün, 12 kiloluk bir tüpün 190 TL. olduğu bir ülkede yönetimden, hükümetten söz etmek mümkün olabilir mi? Yaşanan olumsuzluklar yetmezmiş gibi Cumhur ittifakını oluşturanlar bir de konuşuyorlar.
Konuşunca da her şeyin iyi olduğunu, güzel olduğunu söylemek istiyorlar. Konuşmak isteyenler istedikleri kadar konuşsunlar, görülen ve yaşanan gerçekleri değiştirmeleri mümkün olamayacaktır.
Türkiye’de nüfusun ezici bir çoğunluğu çok zor durumda. Paramız pul oldu. İnsanlarımız yeterince ısınamıyor, yeterince beslenemiyor. Yönettiklerini sananların ise Maşallahları var. Yokluk, soğuk, sıcak onlara hiç dokunmuyor. Onların gerçekten tuzları kuru! Onlar farklı dünya da yaşıyorlar.
ERKEN SEÇİM KAÇINILMAZ
Sivrisineğin dahi yaşama gücünü ekonomiden aldığı dünyamızda siyasette, seçimlerde elbette ki gücünü ekonomiden alacaktır. Türkiye’de ekonominin felç olması zam furyasının olanca gücüyle devam etmesi gündemimize erken seçimi sokuverdi.
Önce ki gün ani bir kararla bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener biran önce erken genel seçime gidilmesi grektiğini söylediler.
AKP’nin artık Türkiye’yi yönetemediğini 84 milyon Türk insanının her geçen gün karanlığa sokulduğunu söyleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener zaman kaybedilmeden sandığın halkın önüne konulması gerektiğini belirttiler. Sandıktan kaçmanın kimseye fayda sağlamadığını da ifade eden her iki lider, Halkın önüne sandık getirilmeli ve halkın vereceği karara saygı duyulmalı. Türkiye tek adam rejimiyle yönetilemiyor. Sorunlar katlanarak devam ediyor. Türkiye’nin üzerindeki kara bulutları dağıtabilmek için erken seçim kaçınılmaz olmuştur” dediler.