Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

12 Gün savaşı ve olası sonuçları

27 Haziran 2025 Cuma 15:30
Celal Tezel
Geçtiğimiz hafta, İsrail savaş uçaklarının İran’ın başkenti Tahran’ı ve bazı stratejik İran kentlerini bombalamasıyla başlayan ve daha sonra ABD’nin de katılımıyla devam eden şiddetli çatışmalar, nihayet dün sabah saatlerinden itibaren taraflar arasında varılan bir ateşkes anlaşmasıyla birlikte noktalandı.
 
Çeşitli açılardan özgün ve bazı ilginç özellikleri bulunan bu şiddetli çatışmalar, dünya genelinde genel kabul gören bir söylemle dünya harp tarihine İran-İsrail arasındaki “12 Gün Savaşı” olarak geçti. Doğaldır ki, 12 gün boyunca tüm dünyayı kaosa sürükleyen bu çatışmalar, çeşitli uzmanlar tarafından başta askeri, teknolojik, diplomatik ve ekonomik açılardan olmak üzere çok çeşitli yönleriyle çeşitli değerlendirmelere tabii tutuldu. Elbette ki söz konusu bu savaşın olası sonuçları da tıpkı savaş sırasında olduğu gibi ateşkes sağlandıktan sonra da daha uzun yıllar boyunca araştırılacak, incelenecek ve bu savaştan çeşitli dersler çıkartılmaya çalışılacaktır.
 
Kanımca, dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bu “12 Gün Savaşı’nın” en önemli sonucu; II. Dünya savaşından sonra dünya çapında tesis edilmiş olan ve başta Birleşmiş Milletler Örgütü, BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Lahey Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kuruluşlardan oluşan Milletlerarası Örgütlenme düzeninin ve Harp Hukuku, Devletler Genel Hukuku ve Uluslararası Ceza Hukuku gibi alanlardan oluşan uluslararası hukuk düzeninin yara alması ve zaafa uğraması olmuştur. Görüldüğü gibi devletlerarası sorunların savaşa başvurmadan, barışçı görüşmelerle çözülmesi amacıyla oluşturulmuş olan uluslararası örgütlenme sistemi ve uluslararası hukuk düzeni, daha önceki ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali ve İsrail’in Gazze’deki adeta bir soykırım boyutuna ulaşan Filistin Devleti’nin orantısız güç kullanılarak haritadan silinmeye çalışılması olaylarını engellemekte ve bunların sorumlularına yaptırım uygulamakta yetersiz kaldığı gibi, İran’a yapılan ve açıkça Harp Hukukuna ve uluslararası hukuka aykırı olan bu saldırıları da engellemekte yetersiz kalmış ve başarısız olmuştur.
 
Öyle görünüyor ki, yakın bir gelecekte uluslararası örgütlenme sisteminin ve devletlerarası hukuk düzeninin bu şekilde zaafa uğratılmasının yaşanan “12 Gün Savaşı’nın” olumsuz etkilerinden çok daha büyük ve çok daha tehlikeli, yaşamsal derecede önemli bazı sakıncaları ortaya çıkacaktır. Söz konusu olan bu “12 Gün Savaşı’nda” İsrail ve ABD, hiçbir haklı ve geçerli gerekçeye dayanmadan, bir gece ansızın İran’ı bombalamak ve uzun menzilli füzeler fırlatarak taciz etmek suretiyle, Uluslararası Hukuk ve Harp Hukuku önünde “Saldırgan Devlet” konumuna düşmüşlerdir. İşin acı tarafı Birleşmiş Milletler örgütü böyle bir tanım bile yapmamış, tarafların konumuna ilişkin herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
 
Olaylar karşısında sizin, benim gibi seyirci kalmıştır. İsrail’in yeni geliştirdiği ve henüz ayrıntıları üçüncü ülkeler tarafından pek bilinmeyen bir yöntemle, nano teknolojileri, uydu sistemlerini, robotik uygulamalarını, yapay zekayı ve bilişim teknolojilerini işe koştuğu eylemli istihbarat faaliyetleriyle İran Ordusunun Genel Kurmay Başkanını, kuvvet komutanlarını, üst düzey askeri yetkilileri, üst düzey bazı bürokratları ve nükleer fizikle uğraşan çok sayıdaki bilim insanını elektronik tuzaklar kurarak, nokta atışlarla yok etmesi, açıkça Harp Hukukuna aykırı bir eylemdir ve savaş suçudur. Bu eylemlerin faillerinin mevcut uluslararası hukuk düzenine göre Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmaları gerekmektedir. İlgili örgütler ve mahkemeler bu eylemlere ilişkin olarak da herhangi bir girişimde bulunmamışlardır. Bunların harekete geçip geçmeyeceklerini ise elbette ki zaman bizlere gösterecektir.
 
Yaşanan bu 12 Gün Savaşı bizlere ayrıca günümüz dünyasında herhangi bir ülkenin nükleer silahlara, nükleer başlıklı füzelere ve bunları üreten teknolojilere sahip olup olmamasının o ülkenin güvenliği, savunması ve bekası açısından yaşamsal derecede ne kadar önemli olduğun göstermesi açısından da öğretici olmuştur. Bu olayla birlikte somut olarak görüldüğü gibi nükleer silahlara sahip ülkelere kimse bulaşma ve saldırma cesaretini gösterememektedir. Bu silahlara sahip olmak öteki ülkeler üzerinde caydırıcı bir etki yapmaktadır.
 
Bu nedenle, yakın gelecekte dünyadaki ülkeler arasında nükleer silahlara sahip olma yarışı hız kazanacakmış gibi görünmektedir. İsrail ve ABD’nin İran’a saldırmasının gerekçelerinden birisi de bu ülkenin nükleer silah üretmek için yapmış olduğu bilimsel ve teknolojik çalışmalar ve yatırımlar olarak gösterilmiştir. Yapılan saldırılarda İran’ın nükleer tesisleri önemli ölçüde tahrip edilmiş ve ateşkesin koşullarından birisi de bu ülkenin nükleer çalışmaları sınırlandırması olarak belirlenmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen İran, bundan sonraki nükleer silah üretme çalışmalarını hızlandıracak ama bu çalışmalarını büyük bir gizlilik içerisinde yer altına kaydıracaktır.
 
12 Gün Savaşı, nükleer silahlara sahip olmanın önemini ortaya çıkardığı gibi aynı zamanda bir ülkenin nano teknolojik, yapay zekâ destekli, bilişim odaklı, uydu teknolojileriyle koordineli, elektronik istihbarata ve istihbarata karşı koyma örgütlerine ve hava savunma sistemlerine sahip olup olmamasının yaşamsal derecede ne kadar önemli olduğunu da ortaya çıkartmıştır. Devletler bundan sonra bu alanlardaki yatırım ve faaliyetlerini de arttıracaklardır. 12 Gün Savaşı’nın önemli sonuçlarından birisi de devletler arasındaki ilişkilerin her şeyden önce bir güç ilişkisi olduğunu göstermesi olmuştur. Özellikle Orta-Doğu’da yer alan devletlerin güçlü ordulara sahip olmasının onların varlıkları ve bekaları açısından ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülmüştür. Elbette ki, güçlü ordulara sahip olabilmenin yolu güçlü bir ekonomiye sahip olmaktan geçmektedir. Görünen odur ki, özellikle Asya Kıta siteminin bir alt sistemi olan Orta-Doğu alt sisteminde yer alan ülkelerin askeri harcamalarında gözle görünür bir artış olacaktır.
 
Ülkeler, askeri harcamalar için asgari düzeyde milli gelirlerinin yüzde beşi kadar bir kaynağı ayırmak seçeneğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Zaten daha dün TBMM’de askeri savunma harcamalarını yüzde yüz arttıran bir kararın alınmış olması da bu gidişatın en somut göstergelerinden birisi olmuştur. Tabii bunların halk açısından ortaya çıkan önemli bir sakıncası sosyal amaçlı harcamaların kısılması, yani refah düzeyinin biraz daha azalması şeklinde tezahür edebilir. Günümüz dünyasında tüm dünya devletleri için bağımsız bir değişken olan ekonomik yapı da tüm öteki değişkenler gibi savaş gibi marazi dengesizliklerden olumsuz biçimde etkilenmektedir.
 
Bu savaş nedeniyle tüm dünya ülkeleri, 70’lerdekii gibi bir petrol şokunun korkusunu enselerinde hissetmişler ve soğuk ecel terleri dökmüşlerdir. Petrol, günümüzde hala tüm ekonomilerin temel enerji kaynağıdır ve petrole yapılacak zamlar iğneden ipliğe kadar tüm öteki mallara da zam yapılması sonucunu doğurmaktadır. Devletlerin bu açılardan da çeşitli önlemler alarak toplumlarını güvenceye kavuşturmaları ve rahatlatmaları gerekmektedir. Evet sonuç itibariyle, İsrail ve İran’ın uzun menzilli füzelerle birbirlerini vurdukları sıcak çatışmaları sonlandıran bir ateşkes anlaşmasına varılmıştır varılmasına ama, bu ateşkes anlaşması bir pamuk ipliğine bağlı, kırılgan bir anlaşmadır. Bölgemize kalıcı barışın gelebilmesi umudunun doğabilmesi için tünelin ucunda görülmesi gereken ışık, ne yazık ki henüz görünmemektedir. Bizim gibi toplumlar umutsuz yaşayamazlar. Bunun için gelecek güzel günlere olan inancımıza dört elle sarılmamız ve umudumuzu asla yitirmememiz gerekmektedir. Unutmayınız, aydınlığa en yakın olduğumuz an, gecenin en karanlık olduğu andır.
 
MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL          

 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • Evvel Temmuz Şenlikleri’nin tarihsel kökenleri11 Temmuz 2025 Cuma 11:23
  • Türkiye’nin ikili yapısı ve Anayasa’yı değiştirme sorunu4 Temmuz 2025 Cuma 15:42
  • 12 Gün savaşı ve olası sonuçları27 Haziran 2025 Cuma 15:30
  • Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı20 Haziran 2025 Cuma 18:38
  • Demokrasi kültürü ve “Yönetemeyen Demokrasi”13 Haziran 2025 Cuma 15:39
  • Kurban ritüelinin tarihsel kökenleri ve günümüzde değişen bayram anlayışları2 Haziran 2025 Pazartesi 15:41
  • Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
  • Güneş ufuktan şimdi doğar16 Mayıs 2025 Cuma 12:02
  • Gözlükule Kazıları ve Tarsus’un yaşı sorunu9 Mayıs 2025 Cuma 08:01
  • 1 Mayıs Geleneği Meydanlarda Yaşıyor1 Mayıs 2025 Perşembe 10:49
  • Gizemli Ayasofya’da Tarsus izleri25 Nisan 2025 Cuma 08:28
  • Gazi Meclis neden ve nasıl kuruldu?18 Nisan 2025 Cuma 12:52
  • Köy Enstitüleri eşsiz bir öğretmen yetiştirme modelidir11 Nisan 2025 Cuma 10:25
  • Türkiye’de il idareleri nasıl kurulmaktadır?4 Nisan 2025 Cuma 10:13
  • Ramazan Bayramının anlamı ve tarihsel kökenleri 28 Mart 2025 Cuma 16:02
  • Nevruz kadim bir doğa bayramıdır21 Mart 2025 Cuma 08:19
  • Trump’ın fantazyaları ve kaoslarla yönetim14 Mart 2025 Cuma 08:07
  • “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün” anlam ve önemi7 Mart 2025 Cuma 15:45
  • “Don” afetinin olası sonuçları ve bazı çözüm önerileri28 Şubat 2025 Cuma 13:35
  • Orta-Doğu’da kurulan Kurtlar Sofrası21 Şubat 2025 Cuma 11:05
  • Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): -1