Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni

22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
Celal Tezel
Toplum olarak yine, ilginç, netameli ve bir hayli de çalkantılı bir süreçten geçiyoruz. Kuzey ve güneyimizdeki bölgesel savaşlar hız kesmeden devam ediyor. Hatta, özellikle güneyimizdeki İsrail-Filistin Savaşı, neredeyse bir soykırıma dönüşmüş vaziyette. Her gün hastaneler, okullar hatta mazlum sivillerin sığındığı çadırlar bile bombalanıyor. Tüm dünya elini kolunu bağlamış, bu vahşi savaşı adeta seyrediyor. ABD Başkanı Trump, çıktığı Orta-Doğu gezisinde bu bölgedeki petrol zengini ülkelerle milyar dolarlık silah anlaşmaları imzalıyor. Bu nedenle, bölgemizdeki yangın daha da büyüyecekmiş gibi görünüyor. Ülkemiz uzunca sayılabilecek bir süreden beri ekonomik krizlerle boğuşuyor. Gittikçe ağırlaşan bu kriz, özellikle dar ve sabit gelirli halk kesimlerini canından bezdiriyor. Ekonomik dar boğazda tünelin ucunda hiçbir ışık görülmediği gibi, ortalığa bir de Maliye Bakanlığı’nın yeni yeni vergi paketleri hazırladığı şeklinde çeşitli haberler yayılmaya başladı. Bu arada hiç beklenmedik ve çok ilginç bir gelişme daha oldu.
 
50 yıldır terör örgütü olarak tanınan ve tanımlanan PKK, düzenlediği son kongresinde varlığına son verdiğini açıkladı. Ve bir manifesto niteliğinde kamuoyuna duyurduğu bildirisinde, Lozan antlaşmasını ve 1924 Anayasasını tartışmaya açtı. Bazı iktidar sahipleri bu gelişmeleri yeni bir “Terörsüz Türkiye” sürecinin başladığı şeklinde yorumladılar. Süreç tartışmaları doğal olarak Yeni Anayasa tartışmalarına doğru evrildi. Başımızdaki bunca sorun ve toplumsal tartışma konusu yetmezmiş gibi, bütün bunlara ek olarak bir de yepyeni bir Anayasa ve Anayasacılık tartışması eklendi. Bilindiği gibi, ülkemizde, bir türlü sonuca ulaştırılamayan Anayasa ve Anayasacılık hareketlerinin epeyce eskilere dayanan, hayli uzun ve oldukça çalkantılı bir geçmişi vardır. Kimi Anayasa tarihçileri, Padişah 2. Mahmud döneminde, 7 Ekim 1808 tarihinde ayanlarla padişah arasında imzalanan Sened-i İttifak’ı Türkiye’deki Anayasacılık hareketlerinin başlangıcı olarak kabul ederler. Bu tarihi esas alacak olursak, demek ki, ülkemizde Anayasa ve Anayasacılık hareketlerinin 215, bu olayın düşünsel kökenlerini ve hazırlık aşamalarını da hesaba katacak olursak yaklaşık olarak 250 yıllık bir serüveni vardır. Ve ne yazık ki bu serüven, henüz net ve kesin çizgilerle bir sonuca kavuşturulamamış ve tamamlanamamıştır.
 
Elbette ki bu durumun çok çeşitli nedenleri vardır. Tarihsel süreç içerisinde varlığını hep korumuş olan bu Anayasa ve Anayasacılık hareketleri, kimi zaman alttan alta sessizce sürdürülmüş, kimi zamanlarda ise alevlenerek gün yüzüne çıkmıştır. Bazı önemli tarihsel dönüm noktalarında çok büyük toplumsal bunalımlara ve siyasal çalkantılara neden olmuştur. Çok ilginçtir, bizim siyasi tarihimizdeki Anayasa tartışmaları her zaman, toplumun çok büyük ve baş edilemez ekonomik, sosyal, siyasal ve uluslararası sorunlarla karşı karşıya kaldığı, içinden çıkılmaz açmazlarla kuşatıldığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Anayasayı değiştirmek ya da yeni bir Anayasa yapmak bu sorunlardan kurtulmak ve refaha çıkmak için bir kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Her nedense, böylesi somut temelleri olan önemli ve büyük toplumsal sorunların, sadece soyut yasa maddelerinden oluşan Anayasayı değiştirmekle çözülemeyeceği gerçeği bir türlü hesaba katılmamıştır.
 
Anayasa ve Anayasacılık hareketleri tarihin her döneminde bu ideal uğrunda mücadele edenler için tehlikeli, belalı ve netameli bir konu olmuştur. Uygarlık tarihi sürecinde 1215 yılında İngiltere’de ilan edilmiş olan “Magna Carta Libertatum” yani “Büyük Özgürlük Fermanı” dünyadaki ilk Anayasa olarak kabul edilir. Bu olay toplanan vergilerle ve baştaki kralın bu vergileri kayıtsız koşulsuz harcamasıyla ilgili bir olaydır. Vergileri ödeyen feodal derebeyleri bunun harcanması kararları alınırken bu kararlar üzerinde söz sahibi olmak istemişlerdir. Çıkan isyan sonucunda baştaki kral Yurtsuz John bu istekleri kabul etmek zorunda kalmıştır. Sözlü olarak kabul edilen bu ilk Anayasa, tarihsel bir anı olarak bile olsa İngiltere’deki varlığını ve geçerliliğini hala korumaktadır. Dünyanın ilk yazılı Anayasa’sı 1776 tarihli Amerikan Anayasası’dır. Ve o günden bugüne kadar bir tek virgülü bile değiştirilmemiştir. 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’nden sonra İnsan ve Yurttaş Hakları beyannamesi ilan edilmiştir. Fransa devleti bu beyannamedeki ilkelere dayanan Anayasaya göre yönetilmeye başlanmıştır.
 
Bu Anayasa kısa süre sonra tüm Avrupa ülkelerince örnek alınarak yaygınlaşmıştır. Türk tarihinde Anayasalı çağdaş bir yönetim kurma mücadelesi veren başta Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi Osmanlı aydınları ve Jön Türkler ve daha sonra da Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliği etrafında toplanan asker, sivil aydınlar ve bürokratlardan oluşan Cumhuriyet Devrimcileri de hep bu Fransız Devriminden ve Fransız Anayasası’ndan esinlenmişlerdir. Bizim tarihimizdeki ilk Anayasamız 1876 tarihinde kabul ve ilan olunan Kanun-u Esasi’dir. Mithat Paşa’nın öncülüğünde hazırlanmıştır. O zamanlarda Veliaht konumunda olan Vahdettin, bu Anayasayı tanıyacağını kabul ettikten sonra Padişah olarak başa geçirilmiştir. Kanun-u Esasi, başta bulunan Padişahların mutlak olan yetkilerini sınırlandırıyordu. Osmanlı Padişahları, yetkilerinin sınırlandırılması konusunda hep kıskanç olmuşlar ve buna karşı çıkmışlardır.
 
Bu nedenle Kanun-u Esasi de topu topu 6 ay yürürlükte kalabilmiş ve daha sonra Padişah Vahdettin tarafından alınan tek taraflı bir kararla askıya alınmıştır. Bu Anayasanın mimarı olan Mithat Paşa’nın sonu ise Taif Zindanları’nda boğdurulmak olmuştur. Osmanlı Devleti’nin en çalkantılı ve bunalımlı dönemlerinde özgürlük mücadelesi veren İttihat ve Terakki Partisi mensupları ise çocukça bir saflıkla ilan edilecek olan Anayasayı her sorunu çözecek ve her kapıyı açacak sihirli bir anahtar olarak görmüşlerdir. Bunların özgürlük mücadeleleri sonucunda 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Kabul edilmiştir. Ancak Anayasanın kabul edilmesiyle hiçbir sorunun çözülemediği görülmüştür. Çünkü Anayasalar sonuçta kâğıt üzerinde yazılı olan metinlerdirler. Bunlar yaşama geçirilirse anlam kazanırlar ve hayatta karşılık bulurlar. Yoksa tek başlarına hiçbir yaraya herhem olamazlar. TBMM tarafından kabul edilen ve adına 1921 Anayasası denilen Anayasa da işte bu Teşkilat-ı Esasiye Kanunudur. O günün olağanüstü koşullarında mevcut Osmanlı Anayasası aynen alınmış, TBMM’nin yapısı ve işleyişiyle ilgili 5,6 maddesi değiştirilerek yürürlüğe konulmuştur. Cumhuriyet dönemindeki derli toplu ve çağdaş nitelikler taşıyan ilk Anayasamız 1924 Anayasasıdır. O da denge ve denetim mekanizmalarının zayıf olması ve siyasal iktidara kontrol edilemeyecek kadar geniş yetkiler vermesi dolayısıyla ve mevcut Demokrat Parti iktidarının kontrolden çıkarak meşruiyetini kaybetmiş olması gerekçesiyle 27 Mayıs İhtilali’nden sonra yürürlükten kaldırılmıştır. Yerine, bir “Kurucu Meclis” tarafından hazırlanan ve yapılan bir referandum sonucunda kabul edilen 1961 Anayasası yürürlüğe konulmuştur.
 
Bizim Anayasa ve Anayasacılık tarihimizdeki en demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, güçler ayrılığı ilkesini benimseyen, denge ve denetim mekanizmaları sağlıklı, kendi içerisinde tutarlı ve sosyal adaletçi Anayasamız işte bu 1961 tarihli Anayasamızdır. Kimi Anayasa hukukçularımıza göre, Anayasa tekniği açısından bakıldığında dünyadaki en mükemmel Anayasalardan birisidir. Kabul edildikten sonra ülkemizdeki sağcı ve gerici güçlerin sürekli muhalefeti ile karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizdeki çağdaş ve laik yaşama biçimini benimsemiş olan kesimler, başta Atatürk olmak üzere ülkemizdeki ilerici ve devrimci kadrolar tarafından kurulmuş olan Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olanlar, aydınlanmacılar, özgürlükçü demokratlar, Kemalistler, halkçı aydınlar, sosyal adaletçi, kamucu devletçiler ve demokratik sosyalistler hep bu anayasanın hayata geçirilmesi mücadelesini vermişlerdir. 68 Kuşağının idol halk ozanlarından birisi olan Aşık İhsani’nin o yıllarda ünlü olan “Sen ey savcı Anayasa ilerde, Onu geri itmezsin itemez. Suçluları bırakıp ta suçsuzu zindanlarda tutamazsın tutamaz” deyişi; işte bu anayasa için söylenmiştir. Ancak bu Anayasamız da 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe sonrasında yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yerine, Askeri Yönetim tarafından atanan üyelerden oluşturulan bir “Danışma Meclisi” tarafından yeni bir Anayasa hazırlanmıştır. Darbenin Lideri Kenan Evren tarafından 1961 Anayasası için söylenen “bu Anayasa bize bol geliyor” söylemine uyularak hak ve özgürlükler alanı iyice daraltılan bu Anayasa, “Hayır” demenin yasak olduğu, “Evet” oyu kullanmak için düzenlenen tek taraflı kampanyalar sonucunda yapılan bir referandumla kabul edilmiştir. Yaşadığımız süreçte bunun da çare olmadığı görülmüştür. 1982 Anayasası, Anayasal sorunları ortadan kaldıracağı yerde kendisi bir sorun ve ayak bağı haline gelmiştir. 1980’den sonra kurulan siyasi partilerin tamamına yakını, iktidara geldiklerinde bu Anayasayı kaldıracaklarını vaat etmelerine ve Anayasanın pek çok maddelerini değiştirmelerine rağmen 1982 Anayasası bugüne kadar hala yürürlükte kalmaya devam etmiştir.
 
Dünyada ülkemiz kadar Anayasa eskiten ve değiştiren ikinci bir ülke yoktur. Anayasalar değiştirile değiştirile adeta vidalı yönetmeliğe dönüştürülmüştür. Ülkemizde, neden bu kadar sıklıkla Anayasa değiştirildiğinin iyice araştırılması ve bu konunun da sağlıklı bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda tüm partiler ve toplum kesimleri arasında geniş bir oydaşma sağlanmıştır. Yapılan tartışmalar bu Anayasa’nın nasıl yapılacağı noktası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Anayasalar çok geniş bir toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır. Toplumsal ve siyasal istikrar açısından bu uzlaşmanın sağlanması bir gereklilik ve zorunluluktur. Bir siyasi partinin büyük bir çoğunlukla iktidarda olsa bile tek taraflı olarak hazırlayacağı Anayasalar, ülkemize huzur getiremez. Ülkemizin gerçekten de çağdaş, tam demokratik ve laik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal adaletçi, insan haklarına saygılı bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Ülkemizin ihtiyaçlarına gerçekten cevap verebilecek böylesi çağdaş bir Anayasa hazırlayabilmek için 1960’lı yıllarda olduğu gibi toplumun her kesiminden seçilecek temsilcilerden oluşan bir “Kurucu Meclis” oluşturulmalıdır. Yeni Anayasa tasarısını bu “Kurucu Meclis” hazırlamalıdır. Yeni hazırlanacak olan Anayasa üzerindeki meşruiyet tartışmalarının ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle bu “Kurucu Meclis” sorununun çözülmesi gerekmektedir. Evet ülkemizin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır.
 
Ancak bu anayasa ilerici, çağdaş ve özgürlükçü bir anayasa mı olacaktır? Yoksa gerici, çağ dışı, otokratik ve totaliter bir anayasa mı olacaktır? Yine bu yeni anayasa ülkemizin gerçeklerine ve halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine uygun mu olacaktır? Yoksa bir siyasal partinin ideolojisine ve gerçeklerden ve bilimsellik kopmuş, koyu bir mistisizm içerisindeki tutucu çevrelerin istemlerine göre mi şekillendirilecektir? İşte anayasa tartışmaları sırasında yanıtlanması gereken asıl önemli sorular bu sorulardır. Üzerinde durularak açıklığa kavuşturulması gereken yaşamsal derecede önemli asıl konular ise, işte Anayasanın lafzına ve ruhuna ilişkin bu temel konulardır.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL
  
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • 12 Gün savaşı ve olası sonuçları27 Haziran 2025 Cuma 15:30
  • Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı20 Haziran 2025 Cuma 18:38
  • Demokrasi kültürü ve “Yönetemeyen Demokrasi”13 Haziran 2025 Cuma 15:39
  • Kurban ritüelinin tarihsel kökenleri ve günümüzde değişen bayram anlayışları2 Haziran 2025 Pazartesi 15:41
  • Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
  • Güneş ufuktan şimdi doğar16 Mayıs 2025 Cuma 12:02
  • Gözlükule Kazıları ve Tarsus’un yaşı sorunu9 Mayıs 2025 Cuma 08:01
  • 1 Mayıs Geleneği Meydanlarda Yaşıyor1 Mayıs 2025 Perşembe 10:49
  • Gizemli Ayasofya’da Tarsus izleri25 Nisan 2025 Cuma 08:28
  • Gazi Meclis neden ve nasıl kuruldu?18 Nisan 2025 Cuma 12:52
  • Köy Enstitüleri eşsiz bir öğretmen yetiştirme modelidir11 Nisan 2025 Cuma 10:25
  • Türkiye’de il idareleri nasıl kurulmaktadır?4 Nisan 2025 Cuma 10:13
  • Ramazan Bayramının anlamı ve tarihsel kökenleri 28 Mart 2025 Cuma 16:02
  • Nevruz kadim bir doğa bayramıdır21 Mart 2025 Cuma 08:19
  • Trump’ın fantazyaları ve kaoslarla yönetim14 Mart 2025 Cuma 08:07
  • “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün” anlam ve önemi7 Mart 2025 Cuma 15:45
  • “Don” afetinin olası sonuçları ve bazı çözüm önerileri28 Şubat 2025 Cuma 13:35
  • Orta-Doğu’da kurulan Kurtlar Sofrası21 Şubat 2025 Cuma 11:05
  • “Milli İktisat” kararları ve Birinci İzmir İktisat Kongresi14 Şubat 2025 Cuma 08:33
  • Türkiye’nin depremler gerçeği7 Şubat 2025 Cuma 11:22
  • Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): -1
    SON DAKİKA
    ZAYİ İLANLARI
    Antalya Konya Uçak Bileti - En Uygun Fiyatlarla
    41 yıl kesinleşmiş hapis cezası vardı; yakalandı
    Kültürel hoşgörü kazandıran proje
    Kadınları Güçlendiren ‘Pazartesi Buluşmaları’ Sürüyor
    Büyükşehir Atalık Tohumların Yolculuğuna Eşlik Ediyor
    Tüm Emekliler Derneği Tarsus Şubesi’nden Konser Programı
    Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar Don Ve Tolu'dan Zarar Gören Arazileri Gezdi
    Mersin OSB’ye Çinli heyetten övgü
    Mersin İle Çin’in Xining Kenti Arasında ‘Kardeş Şehir Protokolü’ İmzalandı
    Tarsus Belediyesi Temmuz Ayı Olağan Meclis Toplantısı Gerçekleşti
    Mersin Büyükşehir, Mersin’e Özgü Kumaş Ve Dokumaları Dünyaya Taşıyacak
    Sanatçı Remzi Karabulut'tan dikkat çeken çıkış
    PSAKD’den Tarsus’ta “Sivas katliamı” anma programı
    “En düşük emekli dul ve yetim maaşı, en düşük memur maaşına eşitlensin”