Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Türkiye’nin ikili yapısı ve Anayasa’yı değiştirme sorunu

4 Temmuz 2025 Cuma 15:42
Celal Tezel
Toplumsal bilimlerle uğraşan bazı uzmanlar, epeyce uzun sayılabilecek bir süreden beri ülkemizin ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapısında bazı köklü değişimler yaşandığını ve ikili bir yapı meydana geldiğini dile getirmektedirler. İkili yapı kısaca; bir ülkede siyasal iktidar sahipleri, ekonomik ve siyasal seçkinler ve yönetenler ile kendi halinde günlük yaşam mücadelesi veren sessiz çoğunluğun, yani yönetilen konumundaki çok geniş halk kesimlerinin gündemlerinin birbirinden farklılaşarak ayrışması ve tamamen birbirinden kopması olarak tanımlanmaktadır.
 
Gerçekten de ülkemizde yaşanan günlük yaşam gerçeklerine bu pencereden baktığımızda; tıpkı bilim insanlarının söyledikleri gibi, yöneten konumundaki siyasal iktidar sahipleri, sermaye kesimi ve siyasal elitler ile yönetilen konumundaki geniş halk kesimlerinin gündemlerinin birbirlerinden ters orantılı olarak ayrıştığını çok rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Bu iki kesimin günlük uğraşıları, beklentileri, kaygıları, umutları, zevkleri, beğenileri, dünya görüşleri ve yaşam biçimleri birbirinden tamamen farklılaşmıştır.
 
Yönetici seçkinler ve üst gelir grubunu oluşturan nüfusun yüzde yirmilik dilimindeki mutlu azınlık ile yönetilen konumundaki dar gelirli ve yoksul halk kesimleri sanki ayrı dünyaların insanları haline gelmişlerdir. Yönetenler ve siyasal elitler, tüm faaliyetlerini siyasal iktidarlarını, makam ve statülerini korumak amacıyla sürdürmektedirler. Büyük sermaye sahipleri ve ekonomik elitinler ise, tüm imkânlarını ballı kamu ihalelerini kapmak ve kârlarını azamileştirmek için seferber etmektedirler. Gözleri, bu maddi çıkarlarından başka hiç bir şeyi görmemektedir. Yaşamlarında başkaca toplumsal içerikli bir konuya yer vermemektedirler.
 
Bütün bunlara karşılık dar gelirli ve yoksul halk kesimleri ise, günlük yaşamlarının tamamını; hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik, yoksulluk, işyerlerinin kapanması, her gün daha da artan borçlar nedeniyle başlatılan haciz ve icralar, gittikçe artan toplumsal şiddet, suç oranlarının artması, eğitim kalitesinin bozulması, toplumsal ahlakta ortaya çıkan yozlaşmalar, aile kurumunda meydana gelen çözülmeler ve bunlara benzeyen daha pek çok ekonomik ve toplumsal sorunların üstesinden gelebilmek için mücadele etmekle geçirmektedirler.
 
Kısaca belirtmek gerekirse geniş halk kesimleri, zorlu yaşam koşullarında, deyim yerindeyse adeta bir ayakta kalabilme ve varoluş yok oluş mücadelesi vermektedirler. Başkaca bilimsel, ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlarla uğraşabilmek için yeterli zamanları, imkânları ve ortamları da mevcut değildir. İşte, böyle bir ikili yapı ortamında bulunan geniş halk kesimlerinin, son günlerde bir üst yapı faaliyeti olarak başlatılmış olan yapay Anayasa ve Anayasacılık tartışmalarına etkin biçimde katılabilmesinin fiziken mümkün olamayacağını belirtmek abartılı bir söylem değildir.
 
Halkımızın tarihten gelen böyle bir toplumsal ve yasal mücadele geleneği de ne yazık ki, yoktur. Bu ve benzeri nedenlerle, ülkemizde son zamanlarda başlatılmış olan Anayasa ve Anayasacılık hareketleri de, üst düzeyde bir grup siyasetçi, gazeteci, akademisyen, aydın bilim insanı ve hukukçuyla sınırlı kalmıştır. Tabana yayılamamış ve halka mal edilememiştir. Esasen bizim ülkemizdeki Anayasa ve Anayasacılık hareketlerinin halka mal edilememesi sorunu yeni bir sorun değildir. Bunun kökenleri çok eskilere kadar gitmektedir. Bizdeki Anayasalar hep halka rağmen, halk için, halk adına hareket ettiğini iddia eden ve durumdan vazife çıkartan bir grup asker-sivil aydın ve bürokrat tarafından yapışmıştır. Yapılan bu Anayasalarda, halk için yararlı bir takım düzenlemelere yer verilmiş olmasına ve ileri sayılabilecek bir takım hak ve özgürlükler verilmesine rağmen, Anayasalar hep tepeden indirilerek halka dayatılmıştır.
 
Anayasalar ve Anayasalarda yer alması istenen hak ve özgürlükler için halktan gelen bir talep ve halk tarafından verilmiş olan bir Anayasa mücadelesi söz konusu olmamıştır. Bu nedenledir ki, bir üst yapı faaliyeti sonucunda hazırlanarak halka tepeden indirilen Anayasalar, halk daha bu Anayasalarla kendisine verilen hak ve özgürlüklerin neler olduğunun bilincine dahi varmadan gerçekleştirilen ihtilal ve darbelerle ortan kaldırılmıştır. Yerlerine yine başka Anayasalar tepeden indirilmiş, hazır olarak halka sunulmuştur. Kendi halinde işiyle gücüyle uğraşan sessiz halk yığınları, yapılan bu değişiklikleri hiçbir tepki göstermeden olduğu gibi kabullenmiştir. Çünkü bizim ülkemizde, Anayasal yurttaşlık ve temel hak ve özgürlükler alanındaki toplumsal bilinç henüz yeterince oluşmamıştır. Oysa Anayasalar, sadece kâğıt üzerinde ve kara kaplı kitaplarda yazılı kalan, yalnızca hukukçuları ilgilendiren yasal metinler değillerdir.
 
Anayasalarda yazılı her maddenin günlük yaşamda bir karşılığı vardır. Bu yasal metinlerde yazılı olan temel hak ve özgürlükler, bir toplumda yaşayan beşikten mezara kadar herkesi doğrudan doğruya ve çok yakından ilgilendirmektedir. Ancak bunun için Anayasaların hayata geçirilmesi ve bütünüyle uygulanması gerekmektedir. Yoksa bir Anayasa, ne kadar mükemmel bir şekilde hazırlanmış olursa olsun, hayata geçirilip uygulanmadığı takdirde bunun hiçbir önemi, değeri ve topluma sağlayacağı herhangi bir yararı yoktur. Günümüzde, uluslararası devletler ailesinde modern ve ciddi bir devlet olarak kabul edilebilmenin önemli koşullarından birisi de demokratik, laik ve çağdaş bir Anayasaya sahip olabilmektir. Bilinenin aksine Anayasanın, bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasıyla ve refah düzeyinin yükselmesiyle de çok yakın bir ilişkisi vardır. Anayasa, adı üzerinde en temel yasadır. Yasaların anasıdır. Normlar hiyerarşisinin en üstünde yer almaktadır.
 
Öteki tüm yasalar, kararnameler, yönetmelikler, tüzükler ve diğer yasal metinler de Anayasaya uygun olmak zorundadırlar. Toplumsal ve hukuksal açıdan bu kadar önemli olan Anayasayı kısaca; “Devletin biçimini, temel niteliklerini ve ilkelerini, devletin yapısını ve işleyişini, devletin organlarını, bu organların görevlerini, siyasal iktidarların nasıl oluşacağını, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini ve ödevlerini belirleyen yasadır.” Şeklinde tanımlamamız mümkündür. Bir başka tanıma göre ise Anayasa; bir toplumsal sözleşme ve senet hükmündedir. Bu toplumsal sözleşmenin bir tarafında yönetenler, diğer tarafında ise halk vardır. İçeriğinde ise toplumu halk adına yönetenlerin, yönetim görevini yerine getirirken hangi kurallara uyacaklarına ilişkin hükümlere yer verilmektedir. Toplumsal senedin borçlusu yönetenler, alacaklısı ise halktır. Bu kısa açıklamalarda yer alan özellikler de açıkça göstermektedir ki, toplumun ihtiyaçlarına gerçekten cevap verebilen sağlıklı bir Anayasa hazırlayabilmenin birinci ve olmazsa olmaz koşulu Anayasa üzerinde toplumsal uzlaşmanın sağlanmasıdır.
 
Anayasanın halkın işbirliği ve katılımıyla hazırlanmasıdır. Aslında Anayasalar, devleti kuran kurucu asli iktidarlar tarafından yapılır. Bundan sonra gelen giden siyasal iktidarların gönüllerince Anayasa yapıp yapamayacakları konusu Anayasa hukukçuları arasında bugün bile tartışmalı olan bir konudur. Ve çoğunlukla siyasal iktidarların her aklına estiğinde Anayasa yapamayacakları görüşü ağırlık kazanmıştır. Bizim Anayasa ve Anayasacılık tarihimizde her nasıl olmuşsa olmuş ve bugüne kadar altı Anayasa yapılmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bunların hiç birisi halkın ihtiyaçlarına yeterince cevap verememiş ve bir süre sonra çeşitli yönleriyle eleştirilir hale gelmiştir. Ülkemizin bugün de yine çağdaş, cumhuriyetçi, insan haklarına saygılı, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, tam demokratik, laik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal adaletçi, karma ekonomiye ve planlı kalkınma modeline dayalı bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır.
 
Ancak bu Anayasanın yapılış hazırlıklarına halkın tüm kesimlerinin katılımı mutlaka sağlanmalı ve Anayasa halka mal edilmelidir. Halkta bir Anayasal yurttaşlık bilincinin gelişmesine ve çağdaş bir Anayasa talebinin oluşmasına çalışılmalıdır. Yoksa daha öncekiler gibi, siyasal elitler tarafından kapalı kapılar ardında hazırlanarak tepeden indirilen bir Anayasanın ne kadar mükemmel olursa olsun ülke ve toplum ihtiyaçlarına cevap verebilmesi ve başarılı olabilmesi şansı ne yazık ki mevcut değildir. Bu nedenle eğer bir Anayasa, oldu bittiye getirilerek ve adeta yağmadan mal kaçırırcasına çıkartılacak olursa; böyle bir Anayasa yürürlüğe girdikten hemen sonra bu Anayasaya ayak direme, karşı koyma ve muhalefet hareketlerinin başlaması kaçınılmaz olacaktır. Ne yazık ki, bizim Anayasa ve Anayasacılık tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.
MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL       

 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • Evvel Temmuz Şenlikleri’nin tarihsel kökenleri11 Temmuz 2025 Cuma 11:23
  • Türkiye’nin ikili yapısı ve Anayasa’yı değiştirme sorunu4 Temmuz 2025 Cuma 15:42
  • 12 Gün savaşı ve olası sonuçları27 Haziran 2025 Cuma 15:30
  • Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı20 Haziran 2025 Cuma 18:38
  • Demokrasi kültürü ve “Yönetemeyen Demokrasi”13 Haziran 2025 Cuma 15:39
  • Kurban ritüelinin tarihsel kökenleri ve günümüzde değişen bayram anlayışları2 Haziran 2025 Pazartesi 15:41
  • Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
  • Güneş ufuktan şimdi doğar16 Mayıs 2025 Cuma 12:02
  • Gözlükule Kazıları ve Tarsus’un yaşı sorunu9 Mayıs 2025 Cuma 08:01
  • 1 Mayıs Geleneği Meydanlarda Yaşıyor1 Mayıs 2025 Perşembe 10:49
  • Gizemli Ayasofya’da Tarsus izleri25 Nisan 2025 Cuma 08:28
  • Gazi Meclis neden ve nasıl kuruldu?18 Nisan 2025 Cuma 12:52
  • Köy Enstitüleri eşsiz bir öğretmen yetiştirme modelidir11 Nisan 2025 Cuma 10:25
  • Türkiye’de il idareleri nasıl kurulmaktadır?4 Nisan 2025 Cuma 10:13
  • Ramazan Bayramının anlamı ve tarihsel kökenleri 28 Mart 2025 Cuma 16:02
  • Nevruz kadim bir doğa bayramıdır21 Mart 2025 Cuma 08:19
  • Trump’ın fantazyaları ve kaoslarla yönetim14 Mart 2025 Cuma 08:07
  • “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün” anlam ve önemi7 Mart 2025 Cuma 15:45
  • “Don” afetinin olası sonuçları ve bazı çözüm önerileri28 Şubat 2025 Cuma 13:35
  • Orta-Doğu’da kurulan Kurtlar Sofrası21 Şubat 2025 Cuma 11:05
  • Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): -1