Geride bıraktığımız hafta boyunca çok ciddi olaylar yaşadık. Ulusça. Libya tezkeresinden peş peşe gelen zam haberlerine kadar, İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilere verilen sabah çorbasının sonlandırılmasına kadar çok olumsuzluklar yaşandı.
Yurt içinde bunlar yaşanırken, yurt dışında ise İranlı Paşa Kasım Süleymani’nin öldürülmesi olayı Körfez’deki gerginliği doruk noktaya taşımış oldu. Durumun vahim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kısa bir süre önce bu köşede ifade etmiştim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 2020 bütçesinde Beştepe’ye 3 milyar 150 milyon TL ödenek ayrılması öngörülürken, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ise 9 milyar (9 katrilyon) TL. ödenek ayrılması uygun bulunmuş.
Örtülü ödenekler hariç.
Saray’a 3 milyar (3 katrilyon), Diyanet İşleri Başkanlığı’na 9 milyar (9 katrilyon) TL: ödenek ayırırken, öte yandan İstanbul Üniversitesi’nde sabah kahvaltısına son verip, öğrencilere bir kase çorbayı çok görüp iptal edeceksin.
Vicdan, merhamet, yöneticilik anlayışını bunun neresinde?
Sabah kahvaltıları ellerinden alınan on binlerce öğrenci okul yöneticilerine serzenişte bulunurken, polisle karşı karşıya getirilmeleri ise gerçekten çok ilginçtir. Bu tabloyu sadece seyreden İstanbul Üniversitesi yöneticileri “Kahvaltı kalmadı, cop var” der gibiydiler!
Türkiye’ye neresinden bakarsak bakalım işlerin iyi gitmediğini çok net bir şekilde görülüyor. Bu konuda en net ifadeyi, en net teşhisi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yapmış ve “Türkiye artık iyi yönetilemiyor” demişti.
Bu sözün doğruluğuna itirazı olan var mı? Bilemem…
Ancak Türkiye’nin iyi yönetilemediği gerçeğinin gözler önünde durduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yaşadığımız bu dünyada her zaman olduğu gibi olan yine işçiye oluyor, çiftçiye oluyor, ezilene oluyor, öğrenciye oluyor..
Ensesi kalın, terlemeden milyarları kazanan beylere bir şey olmuyor.
Bir meçhule doğru yol almış gidiyoruz.
“Sonu hayrolsun inşallah” demekten öte yapacak bir yok.