Önümüzdeki Pazar günü seçim yapacağız ve yapacağımız seçimlerle de yerel yöneticilerimizi belirleyeceğiz. Bugün 26 Mart 2019. İçinde bulunduğumuz bugüne nasıl geldiğimize bakınca insanın içi burkuluyor, içi sızlıyor.
Özellikle AKP’nin önde gidenlerine baktığımızda muhalefet partilerine o kadar acı dolu sözler söylediklerine şahit olduk ki, gerçekten inanılır gibi değil. Türk toplumunun yarısını terörist ilan etmekten “AKP’ye oy veren cennetin anahtarına kavuşur” savsatasına kadar her şey söylendi. Söylenenler, söylenmeyenlerden çok daha fazla. Ancak diğer yandan yapılanlar ise çok daha hazin.
Cumhuriyet değerlerimizin tamamına yakını satılmış vaziyette. Devasa fabrikalarımız yok pahasına satılırken, yurt dışından saman, bakliyat ve angut başta olmak üzere ne varsa ithal etmeye başladık. Tarımımız ise kelimenin tam anlamıyla Allah’a emanet edildi. Tarımımızın çökmesi nedeniyle oluşan domates, patlıcan, biber kuyruklarının adı ise varlık kuyrukları olarak izah edilmeye çalışıldı. İşsiz sayısının ise 8 milyona dayanması ise işin cabası! Türkiye işte böyle bir ortamda yerel seçime gidiyor.
Sebze ve meyvede kilo ile satışlar büyük ölçüde azalmış vaziyette. Vatandaşlarımız artık tane ile alış-veriş yapıyor. Örneğin bir tane patlıcan, bir tane domates, bir tane biber alarak günü kurtarmaya çalışıyoruz. Tüm bu yaşananlar ülkenin kötü yönetilmesinden kaynaklanmaktadır. Ülkenin parasını betona yatırır, üretmezsen sonuç elbette böyle olacaktı.
81 milyon Türk insanının bugün yaşadıkları elbette ki sürpriz değildir. Üretmeden yaşamanın sonuçlarıdır bugünkü sonuçlar.
Dünyada kendi kendine yeter 5 ülkeden biri olan Türkiye’nin getirildiği nokta hicap veren bir noktadır. Böyle bir sonuca nasıl dayanılır, nasıl aşılır o da belli değil. Her şey üretmekten geçer. Başka çözüm yolu yoktur.
Ülkemizi yönettiklerini sananlar üretimin ne olduğunu bilmiyorlar ama yalanı çok iyi beceriyorlar. Örneğin Kabataş yalanı gibi, örneğin “Taksim de ezanı protesto ettiler” yalanı gibi.
“AKP’ye oy verenler cennetin anahtarına kavuşur” yalanı gibi. Arkadaşlar temel ihtiyaç maddelerinin üretilmesine katkı sağlamıyorlar ama yalan üretmekte ise hiç mi hiç zorlanmıyorlar.
Biraz dikkatli baktığımızda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini hemen görebiliyoruz.
Adaletsizliğin, hukuksuzluğun, kin ve nefretin hüküm sürdüğü bir ülkede mutlu olabilmek mümkün olabilir mi?