Sanatı ve sporu gelişmeyen toplumların başarılı olmaları gerçekten mümkün değil.
Türkiye’nin başında 13 yıldan beri ezici bir çoğunlukla hüküm süren sivil iktidarın ülkemizi nerelere getirdiğini hep birlikte ve ibretle izliyoruz. Artarak devam eden iç ve dış sorunlar mutlu azınlığın dışında kalan 70 milyon insanımızı inim inim inletirken ünlü Türk büyüklerimizin (!) nelerle uğraştıklarına tanıklık ediyoruz.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu koltuğa oturmayacağını davranışlarıyla da olsa ilan eden büyük Padişah Recep Tayyip Erdoğan, 1 milyar TL (katrilyon) harcayıp kendisine AK SARAY yaptırdığı Türkiye Cumhuriyeti’nde her şeyin çivisi çıktı diyebiliriz.
Gariban insanlar ekmek parası için girdikleri maden ocağında sular altında kalırken, tarım işçisi bayanlar sabahın köründe 18 kişilik minibüse 45 kişi bindirilerek tarlaya götürülürken yol kenarından aşağıya yuvarlanıp hayatlarını kaybediyorlar. Kaçakta olsa 45 Suriyeli ve Pakistanlı insan sadece 8 kişilik kapasiteli olan bir tekneyle hedeflerine doğru giderken İstanbul Boğazı’nda teknenin batması üzerine hayatlarını kaybediyorlar.
Milyonlarca emekliye sadaka gibi yüzde 3 zam reva görülürken, Fatih Terim diye birine tam 900 bin TL aylık hak görülüyor ve ödeniyor. Fatih Terin ne maden ocağında ne de tarlada tarım işçisi olarak çalışan kişi değil. Arkadaş Türk futbolunun baş direktörü. Hazırladığı milli futbol takımımızın bir kasaba takımından 4 gol yediğini sanırım unutmadık.
Asgari ücretli çalışan dört insan ömrünü birleştirsek dahi Fatih Terim’in bir aylık kazandığı parayı ömür boyu kazanmaya yetmiyor.
Sorun sadece Fatih Terim ve milli futbol takımımız değil elbette. Çuval dolusu dolar karşılığı satın alınan futbolcular takımlarında yer alamıyorlar. Yanlış transfer politikaları bir ölçüde takımların geleceğini karanlığa sürüklüyor. Galatasaray’ın bugünkü hali her şeyi anlamamıza yetiyor sanırım.
Anadolu kulüplerimiz 50 bin TL’yi, 100 bin TL’yi mum ışığıyla ararken diğer yandan bazı kulüplerimiz milyon dolarları havaya atıyor. İki maçta tam 8 gol yiyebiliyorlar. Bilinçsiz transfer politikası yüzünden kulüplerimizin temeline bir ölçüde dinamit yerleştiriliyor diyebiliriz.
Yaşanan tüm başarısızlıkların temelinde tembellik ve sorumluluk duygularımızın yetersiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sanatımız ve sporumuz gelişmeyince başarılı olmamız mümkün olmuyor.
Yoksa sorumluluk anlayışımızın revizyona ihtiyacı mı var?