İç siyasetten dış siyasete, eğitimden tarıma, huzurdan huzursuzluğa ne kadar çile, ne kadar istenmeyen olaylar varsa onu yaşıyor Türkiye ve 80 milyon Türk insanı. Her şeyin bu denli kötü gittiği bir süreçte doğal afette olan depremde peşimizi bırakmıyor. Önceki hafta Manisa Akhisar’da meydana gelen ve birçok il’de hissedilen 5.6 büyüklüğündeki depremden sonra geride bıraktığımız Cuma akşamı da Elazığ depremine uğradı Türkiye… Depremin büyüklüğü ise 6.8 oranındaydı. Yani büyük bir depremdi.
Malatya başta olmak üzere birçok ilimizde hissedilen depremde kaybımız çok büyük. 10’larca insanımızın öldüğü bu depremde bine yakın insanımız da yaralanırken, çok sayıda evde yerle bir oldu. Depremin duyulmasından sonra tek vücut olan tüm kurum ve kuruluşlarımız deprem bölgesine yetişip yardım etmek için birbirleriyle yarıştılar. Tabi ki Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde.
Mersin, Tarsus, Adana, İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere tüm belediyeler deprem bölgesine yardıma koştular. Ellerinden ne geliyorsa onu yaptılar.
Bugün için ülkemizde yaşananlar elbette ki Türkiye gerçekleri.
Yaşadığımız Türkiye gerçekleri elbette ki sadece depremden ibaret değil. Yaşatılan, dayatılan Kanal İstanbul Projesi de Türkiye gerçeğidir. Bilim insanlarımızın Marmara Bölgesinde büyük bir deprem beklendiğini bangır bangır bağırırlarken, AKP’nin önde gidenleri ise “Kanal İstanbul” diye bağırmaya devam ediyorlar. Yapmakta ısrar ediyorlar. Uzmanların büyük bir deprem bekledikleri uyarılarını duymayacaksın, sonra da Kanal İstanbul adı altında İstanbul’u böleceksin. Adına da asrın projesi diyeceksin
Oysa bu projenin RANT projesi olduğunu sağır-sultan dahi öğrenmiş, bilgi sahibi olmuş vaziyette.
İktidarın mantığıyla Türkiye sorunlarının aşılması mümkün değildir. Orta yerde büyük bir suç var. Elbette ki var olan tüm suçu sadece ve sadece AKP’de aramakta haksızlık olur. AKP’nin rakibi olan diğer siyasi partilerde de elbette ki suç var. AKP 8 saat mesai yapıyorsa başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere tüm rakiplerinin 7/24 mesai yapıp çalışmaları gerekir. Aksi halde özlenen başarı gelmez, Türkiye’de bu yönetim anlayışından kurtulamaz.
Türk toplumu olarak kendimize gelip, doğru olanı yapmaksak bütçenin savrulmasından örtülü-örtüsüz ödeneğe kadar, yaşadığımız doğal veya doğal olmayan tüm hadiselere kadar ne varsa neyle karşılaşırsak hepsini sadece izlemekten öte gidemeyiz. Bunun adına da KADER der dururuz.
Doğal afet fırsat buldukça hem öldürüyor, hem de parçalayıp yıkıyor. Hiç olmazsa İstanbul’u kendi ellerimizle parçalamayalım.
Aksi taktirde olacakları kimseye KADER diye anlatamayız.