
Bakıyorum da, milyonlarca insanımızın ekonomik sıkıntılar nedeniyle inim inim inledikleri, gerçek adalete hasret kaldıkları, zamsız geçen günü rüyalarında dahi göremedikleri böylesine bir dönemde yaşanmakta olan tüm gerçekleri görmezden gelen bazı gazeteci kılıklı varlıklar hala AKP’ye yağ çekmenin peşindeler. AKP’nin ömrünü uzatabilmenin derdindeler!
Yaklaşan genel seçimlerde AKP’ye ve dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’a nasıl fayda sağlarımın peşindeler. Başka sorun yokmuş gibi.
Örneğin Hürriyet Gazetesi çalışanı olan muhterem (!) Abdulkadir Selvi gibi.. Bakıyorum da toplumumuzun hiçbir sorunuyla ilgilenmeyi bir tek gün dahi aklına getirmeyen bu şahsiyet şimdilerde ise Suriye’ye harekat yapılacağından söz ediyor. Selvi efendi, önümüzdeki Kurban Bayramı’ndan sonra Suriye’ye askeri harekat düzenleneceğini öne sürerken, diğer yalaka Kanal A ise Ege’de Yunanistan tarafından el konularak silah deposu haline dönüştürülen adalara bomba yağdırılacağından söz ediyor.
Bay Selvi ile diğer yalaka Kanal A’nın bu söylemleri yaklaşan genel seçimlerde ekonomik sıkıntılar nedeniyle oldukça zor durumda olan iktidara yardımcı olmaktan öte hiçbir şey olmasa gerek. Yani zat-lar bir ölçüde yapılacak olan genel seçimlerin önüne set çekmeye çalışıyorlar.
Kim ne yaparsa yapsın, günü geldiğinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nde genel seçimler mutlaka yapılacaktır. Yapılacak ilk seçimlerde de ne olacağını çok fazla merak etmeye gerek yoktur sanırım. Yüzde 34 ile iktidara gelen AKP’nin, halkın çoğunluğunun oylarıyla sandığa gömülecek gibi görülüyor.
Adaların bombalanacağından, Suriye’ye harekat düzenlenebileceğinden söz eden o zat’lara diyorum ki;
(Çok bilmiş beyler..) Yapılan kamuoyu araştırmalarında AKP’nin oy oranı yüzde 40-45 çıkıyor olsaydı, siz harekattan ve bombalamadan söz eder miydiniz?
Gerçek gazeteci yaşadığı toplumun gözü, kulağı ve dili olan kişidir. Servet peşinde koşan kişiden gazetecilik şöyle dursun, hiçbir şey olmaz. Olsa olsa YALAKA olur.
Hergün gelen zamları görmeyeceksin, kendince Kurban Bayramı’ndan sonra olabilecekleri sıralayıp Türkiye’nin, Yunanis’tan tarafından işgal edilen adaları bombalayacağından söz edeceksin. Bunlardan selvi olmaz, olsa olsa ısırgan otu olur!
Bunların yazdıklarını hür iradeleriyle yazdıklarına veya söylediklerine inanmak çok zor. Görülmeyen bir güç ne yazılmasını istiyorsa o konular yazılıyor! Bu daha gerçekçi bir durum çünkü.
“DOLAR 10 TL OLACAK” DAVASI
Yazar, Öğretmen, Araştırmacı ve TV Program Yapımcısı Erol Mütercimler’in başına gelenler, kelimenin tam anlamıyla pişmiş tavuğun dahi başına gelmemiştir.
Peki ne mi oldu? Önce ona bir bakalım.
Dolar 8 TL civarında iken orta yere çıkıp “Dolar 10 TL’yi bulacak” diyen Erol Mütercimler hakkında dava açılmıştı. Manzaraya bakar mısınız?
Adam ‘Dolar 10 TL olacak’ dediği için iktidarın ilgili organları hemen harekete geçerek Mütercimler hakkında dava açmışlardı. Hem de yıldırım hızıyla.
Olayın üzerinden yaklaşık 1 yıl geçmiş olmasına rağmen bırakın 10 TL’yi, dolar bugün 17 TL civarında dönüp duruyor. Erol Mütercimler’in “Dolar 10 TL olacak” sözlerini hakaret olarak kabul edip dava açanlara seslenmek istiyorum…
Beyler, son 20 yılda ara-sıra yaşanan güzelliklere sahip çıkanlar;
Yaşanan her olumsuzluktan sonra Maşallah mazeret bulmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Genel savunmanız ise “Dış Güçler” oluyor. Dolar 10 TL olacak diyen Erol Mütercimler aleyhine dava açmıştınız. Bugün dolar 17 TL civarında. Bir doların 17 TL olmasında ki suçlu veya suçlular kim?
Yoksa yine dış güçler mi?
Yoksa bilinçsiz iktidar felsefesi mi?
Daha önce ki yazılarımda da belirtmiştim. “Ben beceremiyorum” deyip bir kenara çekilmekte erdemliktir.
Doların önce 10 TL’ye, daha sonra da 17 TL’ye yükselebileceğini görmeyen, görmek istemeyen zat-lara diyorum ki;
Sizden Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun 85 milyon insanına fayda gelmesi pek mümkün görülmüyor! Görevi demokratik bir şekilde bırakmanız en erdemli davranış olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeffaf yöneticileri bulur ve orta yere çıkartır. Kimsenin kuşkusu olmasın. Bundan sonra sizden pek bir fayda gelmeyeceğini görmek için müneccim falan olmaya gerek yok. Her şey tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyor.