80’li yıllarda, yani çocukluk dönemimizde bizim neslin en çok duyduğu ulusal söylemlerimizin başında “dünyada kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biriyiz!” lafı olmuştur.
Anadolu’nun demografik yapısını oluşturan unsurlarının büyük bölümü, tarım ve hayvancılıkla uğraşarak bölgesel yerleşimlerini gerçekleştirmiştir.
Çukurova’dan Bursa’ya, Güneydoğu Anadolu’dan Karadeniz’e uzanan coğrafyada onlarca çeşit tarımsal ürün ve hayvancılık yapılırdı. Kısacası atadan, dede’den gelen bir tarım ülkesiydik.
Paramız fazla yoktu ama, bir kilo domatesi alırken, iki saat düşünmüyorduk!
Sütü, yoğurdu, hatta eti alırken; bugün ki gibi cebimizde kara delik açılacağını hesaplamıyorduk.
‘Beton kafası!’ nedeniyle ülkemizde 40 yıldır, borçlanarak, elin oğluna mahcupta olsak, ülkenin kaynaklarını yüksek binalara gömdük. Kısacası konut rantı cazip geldi. Tarım alanlarına rezidans, bahçelere villa, verimli toprakları yok ederek madenler açtık!
Elbette bu hataların bir bedeli olacaktı. Tabi bunun farkında mıyız? O da tartışılır!
Bu bedeli Türk halkı acı acı ödemeye başladı!
Lütufla maaşı 12 bin 500 TL’ye çıkartılan emeklilerimiz, aldığı maaşla doğru dürüst şekilde gıda giderlerini dahi karşılamakta zorlanıyor. Asgari ücretli gerektiği şekilde beslenemiyor. Çünkü dünya ortalamasının üzerinde gıda fiyatları ile karşı karşıya bırakılan bir halk kitlesi var.
Nedeni ise açık; maliyetler çok yüksek ve üretici, tarladan hızla uzaklaşmaya başladı. Belki birçoğumuzun haberi yok, fakat çiftçi yıllar sonra Anadolu’nun dört bir tarafında ses yükseltmeye, sokağa çıkmaya başladı.
Malatya’da kayısı üreticileri, yaptıkları bunca masrafa karşı mahsullerini istedikleri fiyata satamadıkları için eylem yaptı! Balıkesir’de domates ile karpuz üreticileri, binbir emek ve borçla ektikleri ürünleri istediği fiyata satamadığı için traktörleriyle eylem gerçekleştirdi.
Bursa’da çiftçiler ve hayvan üreticileri benzer nedenlerle geniş katılımlı eylem gerçekleştirdi.
Tarsus’ta ‘tüccarların yok parasına fiyat vermesine kızan’ üretici 300 dönümlük soğan tarlasını vatandaşa sebil yaptı. Karadeniz’de fındık üreticisi, Trakya da ayçiçeği üreticileri aynı şekilde sıkıntıda…
Türkiye’nin dört bir tarafından üretici ve çiftçilerin ortak çağrısı “maliyetlerin düşmesi ve arzu edilen fiyatlarda ürünlerinin satılması!”
Türkiye’de tarımsal ekim alanı, kısacası üretim her geçen gün azalıyor. Artan nüfusa oranla, üretim miktarı daralıyor, birçok konuda olduğu gibi gıda da dışa bağımlılığımız artıyor.
* * *
Milyonlarca mülteciyi kabul etmenin, ekonomik göstergeleri okuyamamanın, hatalı politikaların sonucu bunlar.
İktidar, yaşananları görmemeye, popülist söylemler ve sıklıkla gündem değiştirerek, bazı şeyleri örtbas etmeye çalışsa da, artık mızrak çuvala sığmamaya başladı!
Eğer, gerekli önlemler alınmaz ve tarım-hayvancılık desteklenmez ise ülkemizi bekleyen en büyük sorunların başında gıda problemi geliyor!..
Ülke kaynaklarının faize, rant lobilerine peşkeş çekilmeye devam etmesi ve tabi ki tarımda gerekli desteklemenin yapılmaması durumunda, önümüzde ki dönemde gıda fiyatlarının kat be kat artması kaçınılmaz olacaktır.