
Fakat 18 Mart’tan bu yana vuku bulan gelişmeler, Türkiye açısından ilerleyen yıllarda çok konuşulacak ve tarihsel kırılmalara sebep olacağa benziyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gelecek seçimlerde karşısına çıkacak en ciddi aday olarak gözüken İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 3 defa arka arkaya seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin hemen akabinde, 19 Mart sabahı evinden gözaltına alınması, aslında hukuk sopasıyla siyaset kurumuna “ne yapılabileceğinin” göstergesi olarak ortaya çıktı!
İstanbul’da ilçe Belediye Başkanlarının ve Büyükşehir bürokratlarının da gözaltına alınması, Türkiye’de yeni bir halk hareketinin başlamasına vesile oldu. Akabinde tutuklamalar da sürecin devamlılığını sağladı.
Sağcısı solcusu, işçisi emekçisi, emeklisi ev kadını, genci öğrencisi, yedisi yetmişi ya sokaklara döküldü ya da zihnen onlara bir şekilde destek verdi.
Kendini ekonomik, sosyal ve gelecek kaygısı içerisinde; kısacası baskı altında gören milyonlarca vatandaş, sokak eylemlerine katılarak, CHP’nin tek adaylı Cumhurbaşkanı adayını belirleme ön seçimine iştirak ederek ve son olarak da boykot çağrısına bir şekilde katkı vererek, özünde tepkisini göstermeye çalıştı.
Vatandaştan gelen bu ses, iktidara olsun, muhalefete olsun açık çağrıdır!
Dikkat ederseniz, gündemi belirleme ve algı yaratma konusunda uzmanlaşmış olan AKP iktidarı dahi, son dönemde gündem belirmekte oldukça zorlanır oldu. CHP’nin başını çektiği muhalefet kanadı da, halktan yükselen sese paralel söylem ve hareketlerle yürümeye çalışıyor.
* * *
Halkın sesini iyi şekilde analiz etmek gerekiyor!
Özellikle ekonomik göstergelerin güllük gülistanlık olarak göstermenin hiçbir inandırıcılığı kalmadığı açık.
Özünde Türkiye’de bugün yaşananların tek cümleyle özeti, vatandaşla inatlaşılmaz!
Sokakta, sosyal medyada, boykot çağrıları ile “ben sıkıntıdayım, çare bulun” diyen vatandaşı iyi dinlemek gerekir.
Eğer ki dinlenmezse vatandaşların en demokratik hak ve en insancıl şekilde tepkisini önümüzde ki günlerde de göstereceği açık.