İş bulamadığı için çalışamayan yani işsiz olan insanlarımızın yanı sıra asgari ücretle çalışan insanlarımız içinde gerçekten her şey lüks oldu. Her geçen gün artan hayat pahalılığı özellikle gariban insanlarımızı daha da perişan ediyor. bir ölçüde nüfusumuzun en az yarısı tesadüfen yaşıyor.
İğneden-ipliğe hergün gelen zamlardan bunalan insanlarımız temel ihtiyaç maddeleri olan gıdaları dahi alamazlarken, dondurucu kış günlerine rağmen yeterli ölçüde ısınamıyorlar. Doğalgaz faturalarının ve elektrik faturalarının sürekli olarak yükseliyor olmasından muzdarip olan insanlarımız ya gelen doğalgaz ve elektrik faturalarını ödeyemiyorlar ya da gelecek faturanın düşük olabilmesi uğruna doğalgaz ve elektrikten aşırı vaziyette tasarruf yapmaya çalışıyorlar. Yani eş ve çocuklarını bilerek soğuk havaya teslim ediyorlar.
* * *
Merkez Bankası’ndaki 128 milyarın bir bölümüyle doların akıbeti konusunda açıklama yapamayan hükümetimiz ise gerçekten çok rahat. Bir ölçüde aşıya sığınmış durumda. “Şu ülkeden 3 milyon doz aşı geldi; falanca yaştaki insanlar aşınacak; şu miktarda aşı gelecek; falanca yaştaki insanlarımıza uygulanacak” deyip duruyor. Ama öte yandan resmi rakamlara göre hergün 150 civarında insanımızı COVID-19 salgını nedeniyle kaybediyoruz. Vaziyet o ki, gerekli olan miktarda aşı alacak paramız yok gibi!
Oysa buharlaştırılan 128 milyar dolar ile 83 milyon Türk insanını en az 5 defa, belki de daha fazla rahatlıkla aşıya kavuşturur, ölümlerin önüne geçmiş olabilirdik. Ama gel gör ki, vaziyet öyle değil.
Doğalgaz ve elektrik tüketiminin lüks olduğu ülkemizde tüm işlerin bozuk gidiyor olmasının bir sorumlusu var mıdır acaba?!
Ilıman iklime sahip Tarsus, Mersin ve bölgemizde vatandaşlar ısınma maliyetleri konusunda sıkıntı yaşıyorsa, İç Anadolu veya Doğu Anadolu’daki yurttaşların Allah yardımcısı olsun…
Bir tek insan canının her şeyin üzerinde olduğu dünyamızda AKP hükümeti maşallah günlük ölü sayısını yani COVID-19 salgınından kaybettiğimiz insanlarımızın sayısını başarıyla bildiriyorlar!
Siz bekleyin işsizler, siz bekleyin atama bekleyen öğretmenler, siz bekleyin EYT’liler, siz bekleyin emekliler. Belki birgün sizin sorunlarınıza çözüm üretilebilir!
Belki de sıra size gelebilir. Acele etmeyin! Sakın ölmeyin.
REFORM MU?
DEFORM MU?
Farkında mıyız bilmem ama fıkra gibi olaylar yaşanıyor ülkemizde.
Cumhur ittifakının önde gidenleri özellikle son bir aydan beri hukuk reformundan söz ediyor. Amaç bozulan ’adalet anlayışını’ onarmak, yargıya karşı duyulan güveni ve saygıyı yeniden tesis etmek. Amacın böyle olduğu izah edilmişti Türk kamuoyuna. Geride bıraktığımız hafta öylesine bir olaya şahit olduk ki, insanlarımız, gerçekten şaka bir olayı yaşadı.
Yaşanan olay aynen şöyle gelişti:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevinden Yargıtay’a atanan İrfan Fidan, Yargıtay’a henüz uğramadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday olduğunu açıklamıştı. 17 Aralık 2020 tarihinde Danıştay’da yapılan seçimlerde 107 oy alan İrfan Fidan’ın ismi en çok oy alan 3 isimle birlikte Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu ismi yani İrfan Fidan’ın adını onaylayarak Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmasını uygun gördü. Bir taraftan hukuk reformu diyeceksin, diğer taraftan ise Yargıtay üyeliğine 20 gün önce atanmış kişiyi AYM üyeliğine atayacaksın.
“Bu nasıl bir hukuk reformu?” diye sorarlar adama. Yapılanın adı REFORM değil, olsa olsa DEFORM olur.