Fütuhat; kelime anlamı itibari ile “Yengiler, zaferler” anlamına gelse de Türk ulusunun kültür ve yaşayışında, dünyaya hakça bir düzen getirme idealinin gerek bireysel cihangirlikler, gerek toplumsal aksiyonistler eliyle psikolojik bir atmosferde kendini gösteren müdahaleci ve aksiyoncu tutumunun ifade biçimidir.
Fütuhatçı Türk kimliği Büyük Selçuklu Türkiye’sinde toplumsal yapısı bozuk ve yozlaşmış medeniyetlerin fethi için komünal bir klan, kabile yaşayışımdan ivme alan ve bunun üzerine inşa edilen İslam’ın ilksel, paylaşımcı, hakkı gözeten ve halkçı yapısını, boy meclisleri ile demokratik ve eşitlikçi Türk kültür dünyasıyla harmanlanmasının yoz olanı yıkmaya yönelik müdahaleci tutumuyla bir moral değer olarak toplumda var olmuştur.
Mevcut toplumsal yapılarda, medeniyetin ticaret ve akçalı işler eliyle yozlaşması üzerine Anadolu’ya bir aşı olarak yönelen Oğuz boyları “Gazileri, Alpleri, Erenleri” ile yine bir fütuhat devri gelmiş Söğüt ve Domaniç’te 1299 yılında dünyaya bir nizam, bir düzen verme amacıyla yola çıkılmış ve fakat bu kurucu fütuhat ehli “Gazi, Alp, Erenlere” karşı yabancılaşılmış birkaç yüz yıl içinde Osmanlı devlet erkinin merkezindeki yöneticiler eliyle bu kurucu unsurlarını dışlayıp asi ilan ettiği bir düzende içerden içeriye çürümeye başlamıştır.
Fütuhatı elbet tabii salt bir fetih ve yengi siyaseti olarak ele almak bizi elbette yanıltır. Fütuhat tamda İslam esaslı bir hakça düzen, paylaşımcı, dayanışmacı ve her şeyden önce adaletli bir sosyal yapı inşa ederek bir kardeşlik ülküsüyle yurt tutmak, yurt kurmak bağlamında sanırız ki daha varsıl bir anlam taşır.
* * *
Tarihsel bağlamda bu açıdan bakıldığında modern Türkiye’nin kurucusu devrimci önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının yenilgi yüzü görmemiş emperyalizmin anlı-şanlı güçleri olan Düvel-i Muazzamasını, yürekli ve yiğit Anadolu insanıyla birlik olarak yenmesi örnek olarak gösterilebilir.
Düşmanı yenip bağımsızlığı kazanmakla kalmamış bilimin, aydınlığın yolunda bir Cumhuriyet kurarak her anlamda çağdaş ülkelerin arasına adı yazılan Türkiye Cumhuriyeti’ni ve bağımsız topraklarını bize vatan kılmıştır. Atatürk devrimlerini ve her biri birbirinden değerli Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Ulusçuluk, Devrimcilik, Devletçilik ve Laiklik ilkeleri bugün şekil değiştiren fütuhatın modern bir ifade biçimidir ki milyonlarca insanımızın fikir dünyasında ifade bulur.
Büyük Selçuklunun, Osmanlı İmparatorluğunun medeniyet sahasını bezirgân düzeni ve akçalı işler vb. eliyle yozlaşıp terk etmesi nasıl ki insanları fütuhat sız koymuşsa modern Türkiye Cumhuriyeti’nin son fütuhat hareketi de bugün örselenmiş ve yıpratılmıştır.
Bu bağlamda hakça bir düzen, eşitlik, adalet, paylaşım, dayanışma bu kavramlar ve kelimeler ekseninde yapılan tarih okumaları bize daha faydalı ve yararlı olacaktır. Tüm bunlar yerine oturtulduğunda bugün kendileri farkında dahi olmasalar – ki olanları tenzih ederim- toplumumuzun en fütuhatçı güçlerinin ülkedeki Kemalist, sol ve sosyal demokrat laik ve seküler güçlerinin olduğu anlaşılacaktır.
Çünkü fütuhat kuru ve hamasi gidelim askerimizle o veya bu ülkenin topraklarını ele geçirelim değildir. İçinde adaleti, eşitliği, dayanışmayı, kardeşliği ve barış düzenini inşa etme hedefi bulunan bir kavramdır. Ve bugün Türk Ulusunun binlerce yıllık fütuhatında bir uzantısı ve son babı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve halkı kötü kişilerce darül harp ilan edilip hedefe konmuş ve iç düzenimiz dumura uğratılmaya Cumhuriyetimizin temel değerleri tasviye edilmeye çalışılmıştır ve ne yazık ki hala da buna çalışılmaktadır.
Bugünün fütuhatı ise her şeyden evvel aklın, bilimin, sanatın, sporun her alanında başarılar kazanmaktır. Aynı zaman da bugünün fütuhatı ülke içinde dışında adaleti, barışı, sevgiyi, kardeşliği ve dayanışmayı var ve varsıl kılmak, tüm bunları dünyanın diğer milletleri içinde istemek ve buna çaba sarf etmektir. Her şeyden evvel kendi yurdunun üzerinde güçlü, adaletli ve eşitlikçi bir toplum düzeni inşa etmektir. Bugünün fütuhatı bilimde, teknikte ilerlemek sosyal refahın paydaşı adaletli gelir dağılımına sahip ülke inşa etmektir. Bugünün fütuhatı insanın insanca yaşadığı “ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” hedefinde yol alabilmek yurdu ve dünyayı daha yaşanılası kılabilmektir.