Gelecek yüzyıllarda (Barbarlığın üst evrelerine doğru) ezilen, sömürülen ve yönetilen sınıfların (günümüze kadar) baş belası olan ve binlerce yıl öncesinde temelleri atılmış olan sömüre, ezen ve yöneten egemen sınıfların oluşmasının zemininin atıldığı tüccarlar sınıfı ve onunla birlikte madeni paranın basılması gündeme gelir ve bu üretici olmayanın, üretici olanların üzerinde yeni bir egemenlik aracı olan para ve arkasından mal-mülk, servet edinme anlayışı da birlikte gelişmeye başlar. Kim ona (mala-mülke ve paraya) sahip olursa, üretim dünyasını egemenliği (toplumsal yapıyı kontrol ve denetim altında tutma gücü) altına alması kaçınılmaz hale gelir.
“Tüccar. Onun elinde, paraya tapma güvenlik altındaydı. Paraya tapmak için bütün metalarla, bütün üreticilerin tozlar içinde nasıl secdeye kapanmak içinde olduklarını gösterme işini üzerine o aldı. (…) Paranın kudreti bu gençlik dönemindeki ilkel sertlik ve ilkel kabalığıyla, o zamandan beri kendini hiç göstermedi. Para karşılığında meta alımından sonra, ödünç para verilmesi çıkageldi ve onunla birlikte de faiz ve tefecilik. Daha sonraki çağlardaki hiçbir mevzuat borçluyu, eski Atina ve eski Roma mevzuatı kadar acımaksızın, tefeci alacaklarının ayaklarına atmamıştır.” Ailenin Özel Mülkiyeti ve Devletin Kökeni. Engels. S:171-172.
Meta ve köle biçimindeki zenginliğin yanında, para, servet, mal-mülk edinme, ( toprak mülkiyeti başta olmak üzere) toprak mülkiyeti biçimindeki zenginlik baş göstermeye başladı. Toprak mülkiyetiyle birlikte ipotekte gündeme geldi. Para ve toprak mülkiyetinin toplumda önemli bir meta aracı oluşunu ve giderek bir tarafta bunlara sahip olanlarla, olmayanların varlığını (yaradılışını) Engels şöyle dile getiriyor: “İşte böylece ticaretin genişlemesiyle, para ve tefecilik, toprak mülkiyeti ve ipotekle kitlelerin artan yoksullaşması ve yoksullar yığınının büyümesiyle birlikte, servetin küçük bir sınıf elinde toplanıp merkezleşmesi de hızla gerçekleşti. Yeni servet aristokrasisi daha ilk anda eski aşiret soylularıyla karışmadığı ölçüde, bu soyluları kesin olarak geri plana itti. (Atina’da, Roma’da, Cermenler’de). Ve özgür insanlardaki bu servetlerine göre sınıflara bölünüşün yanı sıra, özellikle Yunanistan’da zoraki çalışması üzerinde bütün toplum üst yapısının yükseldiği temeli meydana getiren köleler sayısında büyük bir yükselme görüldü.”
Giderek toplumsal yapı hızlı bir parçalanma ve değişim sürecine girmeye başlamıştı artık. Eski örgütlenme anlayışı ve toplumsal yapı kendisine özgü, hem eskiyle çatışarak, hem de mevcut geleneksel yapıyı bozmaya başlamış ve giderek sınıfların ortaya çıkmasıyla, emek güçleriyle asalaklar arasında “gentillice” örgütlenme yerini, bir başka örgütlenmeye bırakmak zorunda kalıyordu. Ve giderek toplumda sömürücü sınıfların varlığı devletin ortaya çıkmasını sağlamaya doğru hızla gelişmeye başlar. Engels bu durumu şöyle ifade etmeye çalışır: “Şimdi bu toplumsal devrim süresince, gentillice örgütlenmenin ne olduğuna bakalım. Kendi katkısı olmaksızın fışkırmış bulanan yeni öğeler karşısında bu örgütlenme güçsüz kalmıştı. Varlığının ilk koşulu, bir gens ya da aşiret üyelerinin yalnızca kendilerinin yaşadığı bir toprak üzerinde birleşmiş olmalarıydı. Bu durum uzun süreden beri ortadan kalkmıştı. Her yerde gensler ve aşiretler birbirine karışmıştı. Her yerde köleler, melekler, yabancılar, yurttaşlarla birlikte yaşıyorlardı. Ancak barbarlığın orta aşamasının sonuna doğru erişilmiş bulunan yerleşme yeri değişmezliği, ticaret, çalışım değişiklikleri ve toprak mülkiyetindeki değişmeler (ferağ ve intikaller) yüzünden meydana gelen konut değişme ve hareketliliği dolayısıyla durmadan bozuluyordu. Gens üyeleri, kendi ortak işlerini bir düzene koymak için, artık bir arada toplanamıyorlardı; yalnızca dinsel törenler gibi ıvır-zıvır şeyleri, hala iyi-kötü yapabiliyorlardı:” (…) Giderek herkes eskiye yabancılaşmaya başlamıştı sanki. Yalnız yabancılaşmayla da kalmıyorlardı, toplumsal gereksinmelerini yeni çıkar ilişkilerinin üstüne inşa etmeye başlamışlardı. “ İş bölümünden doğmuş bulunan zanaat gruplarının çıkarları kentin köyle karşıtlık durumundaki özel gereksinmeleri yeni organizmalar gerektiriyordu; ama bu gruplardan her biri çeşitli gensler, kabileler ve aşiretler üyelerinden meydana gelmişti, hatta içlerinde yabancılar bile bulunuyordu. Öyleyse bu organizmalarında gentillice örgütlenmenin dışında, bu örgütlenmenin yanında ve sonuç olarak ona karşıt biçimde kurulmaları gerekiyordu. Sırası gelince çıkarlar arasındaki bu çatışma, her gentillice topluluk içinde kendini duyuruyordu; zenginlerle yoksulların, tefecilerle borçluların aynı gens ve aynı aşiret içinde toplanmasında bu çatışma en yüksek noktasına varıyordu. Buna gentilice topluluklara yabancı yeni nüfus yığını da ekleniyordu ki bu kitle Roma’da olduğu gibi ülke içinde bir güç durumuna gelebiliyor ve kandaş soylarla kandaş aşiretler içinde yavaş yavaş özümlenemeyecek deli kalabalık bulunuyordu. Bu kitle karşısında gentilice birlikler kapalı ayrıcalıklı loncalar olarak dikiliyorlardı. İlkel ve kendiliğinden demokrasi, iğrenç bir aristokrasiye dönüşmüştü. Son olarak gentilice örgütlenme, içsel çelişkiler bulunmayan bir toplumdan doğmuştu ve yalnızca bu nitelikteki bir topluma uygundu. Bu toplum kamuoyu hariç hiçbir zorlama aracına sahip değildi. Ama işte ikitisadi varlık koşulları bütünü gereğince, özgür insanlar ve köleler, zengin sömürücüler ve yoksul sömürülenler biçiminde bölünmek zorunda kalan bir toplum doğmuştu. Bir toplum ki bu uzlaşmaz karşıtlıkları artık yeni baştan uzlaştıramamakla kalmıyor tersine onları sonuna kadar geliştirmek zorunda bulunuyordu. Böyle bir toplum ancak bu sınıfların kendi aralarındaki sürekli ve açık bir savaşımı içinde ya da görünüşte uzlaşmak karşıt sınıfların üstünde yer alan onların açık çatışmasının önleyen ve sınıflar savaşımına olsa olsa iktisadi alanda yasal denilen bir biçim altında izin veren bir üçüncü gücün egemenliği altında varlığını sürdürebilirdi: Gentilice örgütlenmesinin ömrü dolmuştu. Gentilice örgütlenme, işbölümü (ve bunun sonucu toplumun sınıflara bölünmesi) ile paramparça olmuştu. Yerine devlet geçti.” Engels. Sayfa:73-74. Ailenin Özel Mülkiyeti ve Devletin Kökeni.