
Aşağı yukarı bundan 100 yıl öncesinde başlayan ve günümüze kadar da uğraşıp göz ardı ettiğimiz ve bir türlü (bugün için de geçerliliğini koruyan) halledemediğimiz sorulanlarımız!
Bunlar; demokrasi sorunlarımızdan tutun da Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu vb. sorunlarımızdır. Daha bir sürüleri de var elbette ki!
AB burjuvazisi kısmen kendisiyle ilgili (kendi sistemiyle ilgili) sorunları çözmede ileri adımlar atmıştır. Veyahut ta atmak zorunda kalmıştır. Bunun altında da kapitalist- emperyalist sistemin varlığı yatmaktadır.
Bazı Avrupa ülkelerinde yakın, tarihe kadar ulusal sorun özellikle (ezilen ulus halklarının) mücadelesi varlığını (hem de silahlı mücadeleyle) sürdürmekteydi. Bunlar Kuzey İrlanda da İra, İspanya’da (Bask Bölgesinde) Eta gerillalarının yürüttükleri hareketlerdi.
Ülkemizde tek partili dönemde (1923-1946 arası) Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da herhangi bir bilimsel inceleme ve de araştırma yapmak büyük suç sayılabiliyordu. Özellikle bu durum merkezi otoriterinin kumandası altındaydı. Devletin sandık görevlileri ancak bu konularda sorumlu ve görevli sayılabiliyorlardı. Bu durumun ışığında (12 Mart ve 12 Eylül’de) elde edilen raporların değerlendirilerek özellikle devletin istihbarat teşkilatı sayesinde kullanıldı. Ve böylelikle vatandaşlar fişlenip açıkça devlet düşmanı, damgasını yemekten kendilerini kurtaramadılar. Özellikle yine bu dönemde, Kürtleri temsil eden milletvekilleri de çoğunluk itibariyle Türklerdendi.
Ülkemizde tek partili dönemi kapanışı 1946 yılına rastlar. 1923’te başlayan baskı dönemi (Özellikle Doğu Güneydoğu Anadolu’da) 1950’lere kadar sürer.
Eski Başbakanlardan Ferit Melen; “(…) (Şarkta) 1950’lere kadar büyük bir baskı dönemi yaşandı. Jandarma kimseye gözünü açtırmazdı. Oraların her şeyi jandarma onbaşısı idi. Zaten Güney Doğu Anadolu “memnu bölge” durumuna getirilmişti. Kimseler gitmez kimseler geçmezdi.” Diyor Sayın Başbakan ve ekliyor “(…) Devletin söylenmeyen politikası (Kürtler) zenginleşmesinler, okumasınlar, devlet dairelerine belirli bir düzeyin üstüne katiyen ulaşmazlardı”.
Bölgede sadece güvenlikleri için yapılırdı. Hizmet amaçlı yatırım tehlikeli sayılırdı. Okullaşmaya karşı çıkan Fevzi Çakmak, “Ne okulu? Biz cahili ile baş çıkamıyoruz okumuşla hiç halleşemeyiz” diyor!
Yine o dönemlerde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü için Kürt sorunu bir güvenlik sorunu olarak görülüyordu. 1946’da Celal Bayar’la yaptığı bir görüşmede “Doğu’da parti teşkilatları kurmayalım. Siz kurmazsanız biz de bizimkileri lağvedelim! ... Particiliğin milli birliği bozmasından endişe ederim.(…) önerisinde bulunuyordu.
Çok partili döneme geçişle birlikte (1946’dan sonra) Kürtler DP’de (Demokrat Parti) angaje olmaya başladılar. Hem CHP hem de DP birbirlerini acımasıza şarkı ihmal etme hususunda eleştiriyorlardı. Birbirlerini eleştirmesine eleştiriyorlardı ama ikisinin de şark için(doğu) yatırım amaçlı haramalar yapmıyorlar ve ancak güvenlik amaçlı harcamalar yapıyorlardı. Al birini vur ötekini!
1950-1960 Demokrat Parti döneminde de bölgeler arası ekonomik gerilik devam etti. Kırsal bölgelerde ( köylülükte) herhangi bir iyileşme görülmedi ama feodalizm bir içsel evrim dönüşümüyle eski Prekapitalist kuramlar kapitalist toprak ağalığına dönüştü. Ve özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde özel mülkiyet büyük toprak ağlarının eline geçti! (Devam edecek)