“Herkes dil, ırk, renk, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, medeni hal ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlara karşı doğrudan veya dolaylı bir türden cinsiyet ayrımcılığı yasaktır. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet kadın-erkek eşitliğini fiilen hayata geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Kadınların ve erkeklerin hayatın her alanında fırsat ve uygulama eşitliğine sahip olması hedefine ulaşılana kadar devlet bu fiili eşitliğin sağlanmasına ilişkin kota dahil hukuksal ve kamusal geçici önlemler alır. Bu önlemler bir ayrım olarak mütaala edilemez”
Erkek egemen bir toplumda “Anayasa Kadın Platformu”nu zorla bir mücadele beklemektedir. Bu konuda uyanık olunmazsa kazanılmış hakları bile kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Özellikle son yıllarda AB ilişkilerine kilitlenen ülke bu güne kadar 1982 anayasasıyla ilgili (1995-2007) olmak üzere toplum olarak 12 kez değişime uğradı. Bununla ilgili 72 madde değiştirildi 3 madde de tamamen kaldırılmış oldu. Yani 12 Eylül Faşist Anayasası’nın pek de çok önemli olmayan maddeleri budandı. Velhasıl aradan geçen 25 yıllak bir sürede bunlar yapılırken esas olan cuntayı yapan generallerin (5 Generalin) oluşturduğu MGK’nın (Milli Güvenlik konseyi’nin) kendi atadıkları danışma meclisiyle birlikte kurucu meclis oluşturdukları ve işin ilginç yanı da bu 25 yıl boyunca “Sol’un” her kesimi demokratik kitle örgütleri de dahil olmak üzere darbeci generallerden hesap sorulması ve bu darbe hukukunun hayatımızdan çıkartılması inatla, kararlılıkla, sürdürülmesine karşın bu konuda gerek yasama gerek yargı ve gerekse de yürütme üstüne düşen görevi yapmamıştır. Ve günümüze kadar da cuntacı anayasanın değişmesi hususunda köklü adımların ve ilerlemenin önü egemen güçlere kesilmiştir.
Son seçimlerle birlikte kitle desteğini arkasına alan AKP, AB’nin de onayını alarak yollarına devam edeceklerini kamuoyuna sunmaya başladılar. Asker sivil bürokrasi çengeli AKP’de önemli bir tedirginlik yaratacağı gözden kaçmaması hususudur.
Ülkemizde 25 yılın geride bıraktığı karanlık bir girdabın utanç verici etkisiyle uluslararası tekelci sermayeyle sarmaş dolaş olup onlarla kucaklaşmak isteyen ve arkasına aldığı siyasal muhafazakar siyasetin bel kemiğini, omurgasını oluşturmaktan geri durmayan bir anayasa onayına boyun eğilmeye çalışılmaktadır. Bu realite karşısında başta “Sol” partilere, aydınlara, demokratlara ve sol yelpazede yerini alan demokratik kitle örgütlerine, devrimcilerine, ben sosyalistim diyen herkese Marksistlere ve Marksist Leninst’lere vb. Çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Bu karanlık bir süreci aydınlığa kavuşturmanın yegane koşulu sokakları, meydanları, konferans salonlarını ve tartışma platformlarını doldurabileceğimiz kadar doldurup ancak ve ancak yapılacak olan anayasayı halkın lehine yapılmasında etkili olabiliriz ve olabilme şansını artırabiliriz! Aksi halde egemenlerin dar çıkar hesapları ve kavgalarını bertaraf etmeyi 12 eylül hukukuyla ve onun başlattığı hamleleri daha ileri taşıyan bir anayasa geleceğimizi teslim alacaktır.
Ancak bugünkü özel şartlarda örgütlülük yapıları gereği “Sol” kendi ideolojisine ait hak ve özgürlükleri savunacak güçlü bir potansiyele sahip olmadığı için önümüzdeki dönemlerde yürütülecek (Bunun arkası kesilmeyecek) anayasa tartışmaları sadece sınırlı bir AKP iktidarıyla hesaplaşma olanağının ve bunun en azında ülkemizde 80 yılı aşkın egemen ideolojiye (Resmi ideolojiye) karşı yürütülecek bir mücadelenin ta kendisi oldunun peşi bırakılmayacaktır.
Ve halkı adına da bundan başka yararlı bir yolun olmadığını yaparak yaşayarak kavrayacağız!!
-Devam Edecek-