Öyleyse azınlık bir zümre devltin devamlılığını sağlayacak bir hukuk sistemini bir güvenlik ağı sistemini (Özellikle Polis Devleti Teşkilatını ön plana çıkartan ve bu teşkilatı kendi sınıf çıkarlarıyla donatan) örmeye çalışan ve bir adalet sistemi anlayışıyla toplumu (Halkı) cezalandırmaya çalışan ve 12 Eylül Faşist Anayasasını sil baştan değiştirmeyen ve başta ABD ve AB tekelci sermayesi ve yerli işbirlikçilerinin çıkarlarına hizmet eden bir sivil anayasa da olsa bu anayasayı halkımızın çıkarlarına ters düştüğü için kabullenmemiz (Kabul etmemiz) asla olmayacaktır. Oluşturulacak anayasanın hukuksal işlevinin ötesinde toplumsal bir beklentiye cevap verecek şekilde yapılmasının önemi vardır bizce!
Bugün farklı egemen güçlerin temsilciliğini ve onların siyasi ve ekonomik çıkarlarını yerine getiren AKP’nin hazırlamakta olduğu anayasa taslağı; ifade etmek istediğim egemen güçlerin çıkarlarından bir kopuş değil özellikle de ekonomik ve siyasal haklar konusunda tarihsel kazanımların (Başta emekçi sınıflar olmak üzere) budanması gibi bir durumu hedeflemektedir.
Yine yapmak istenen anayasada düşünce ve örgütleme özgürlüğünü sınırlayan, baskı altına alan özellikle de insan haklarını fiiliyata pervasızca ihlal eden devlet görevlilerinin göstermelik bir kaç operasyon dışında ve devletin içinden özellikle güç ve destek alan odakların anlayış olarak dokunulmazlık zırhlarını kaldırma yönünde şimdiye kadar herhangi bir ilerlemenin olmayışı AKP’nin demokratik hukuk devleti ilkelerine karşı kayıtsızlığının bir göstergesidir.
Bütün bu zorluklara, güçlüklere, olumsuzluklara rağmen bu adım yeni bir baylangıç olarak emekçi halkaımızın özlediği bir sisteme doğru eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu ve barışçıl bir yöne (Bir mücadele anlayışının değiştirilmesine doğru) doğru örgütlenmesidir. Bu örgütlenme ileri bir kavşakta demokratik halk iktidarıyla bütünleşmenin öncülüğünü hazırlanmalıdır!
Toplumsal yapımız bakımından az-gelişmiş veya gelişmekte olan ve emperyalizme bağımlı bir ülke konumunda oluşumuz bazı özelliklerimizi sergiler durumundadır. Erkek egemen bir yapımızın oluşu hayatın her alanına yansımaktadır. Öyle ki taşınmaz mal mülkiyetinin (Ev, arsa,bağ, bahçe vb) yüzde 90’ı erkeklerin üzerine tapuludur. Buna bir de islamcı (Müslüman) kimliğimizi eklersek kadınlarımızın başlarına nelerin geldiğini hepimiz biliyoruz!
Kamuoyundan edindiğim bilgiye göre hazırlanmakta olan anayasa taslağının 9. Maddesi 3. Fıkrası ile kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler özel surette korunmayı gerektiren kesimler ifadesi ile kadınları acz içinde olan korunmaya smuhtaç bir durumda olduklarını belirten ifadelerin kullanılması oldukça düşündürücüdür. Onları horlanan, ezilen, korunmaya muhtaç olan bir kategoriye sokmanın hiç bir anlamı olamaz! Olmamalıdır da! Olayı sadece kadın hakları kategorisiyle değerlendirmemek gerekir.
Toplumun tüm bireylerini insan hakları konumunda ele alıp ve sorunlara bu bağlamda çözüm bulmak gerekir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir göstergesini de 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde yaşadık. Bugün toplam nüfusun yüzde 50’sinden fazlasını kadınların oluşturmasına rağmen meclise ancak 50 milletvekilinin (kadın olarak) seçilmesi de toplumumuzun kabullenmeyen bir utancıdır.
Bereket versin bu konularda kadınlarımızda boş durmuyor onları anayasa taslağı hazırlık aşamasındaki yürekli davranışlarından dolayı kutlamak istiyorum! Anayasa taslağıyla ilgili 78 kadın örgütünün oluşturduğu ‘Anayasa kadın platformu’ ve kendilerini kamuoyuna tanıttılar ve konuyla ilgili taleplerini dile getirdiler. İlk olarak 9. Maddesinin değiştirilmesi yönündeki “Ortak Öneri”yi kamuoyu ile paylaştı.
Öneri Şu Şekildedir:
-Devam Edecek-