CHP çok hızlı biçimde kendi içinde yalnızca kriz üreten ve kendini krizlerle meşrulaştıran aktörleri tasviye edip aynı zamanda bürokratik oligarşisiyle bağlarını hızla keserek topluma yönelmediği solu bir söylem olmaktan öte içselleştiremediği enternasyonelist bir sol dönüşüme uğramadığı sürece tamamen tasviye olacaktır. Yani kendi içinde devrim yaratmadığı sürece CHP’nin devrimin pozitif aktörü olabilme şansı yok. Bunun dışında sol için gerekli tüm koşullar ortadayken kısa vadede solun etkin bir proğram ve aktör olarak ortaya çıkabilmesi güç gözüküyor. Ancak orta ve uzun vadede sağlanan siyasi rasyonelleşme solu Türk siyasal yaşamının en önemli hatta başat aktörü haline getirebilir.
Bir türlü emekliliği sindiremeyen diğer yandan topluma entellektüel ve kültürel açıdan verebileceği hiçbir şey olmadığından sansasyonel ve demokrasi karşıtı çıkarlarla kamusal alanda görünme sevdasındaki yüzü geçmişe dönük ve vizyonsuz yargıç ve asker emeklileri ülkeyi krizden krize sürüklerken toplumsal transformasyon parametreleri toplumun yalnızca korkularına hitap eden ya da zor zamanda konuşamayan “Kışla üniversite” akademisyenleri 1960, 1971, 1982 ve 1997 bürokratik iktidar operasyonlarını yorumlayıp oyumlayıcılık dışında hiç birşey demeyin militarizm meşrulaştırıcılığıyla medyada görünürlük kazanan figürlerin yarattığı bilimden ve gerçekliklerden kopuk bir sanal tablo Türkiye tablosu değildir. Bu durum toplumsal dönüşümün medya tarafından da tam anlamıyla okunamadığını gösteriyor hatta medyada krizin asıl aktörlerinin tamamen tartışma dışı bırakılması ve yalnızca demokratik aktörlerin tartışılması ciddi bir ahlaki sorun oluşturuyor.
AKP’ye dinamizm kazandıran ekonomik ve siyasal bakımdan sekülerleşmesini tamamlamış ancak sosyal açıdan henüz arkaik niteliklerini tamamen tasviye edememiş bir orta sınıfın varlığı inkar edilemez ulusal sermayenin bu rasyonelleşmeyi saptadığı görülüyor. Ancak Çağlayan ve tandoğan mitinginde de bir orta sınıf vardır. Çağlayan ve Tandoğan mitingindeki orta sınıf siyaset yaparken bu siyasetin parametrelerinin görüntüde ilerici ancak içerikte oldukça gerici olduğu ve ağırlıklı olarak geçmişe referansla kendini ifade edebildiği tartışması yapılıyor. Atılan sloganlar ve yapılan konuşmalara bakıldığında sosyal transformasyonu okuyamadığından ciddi kaygılara kapılınan ve huzurun kapı ve pencerelerinin kapatıldığı ışıklarında söndürüldüğü bir siyasal mekanda arandığı darbe tehdidinin içten içe rahatlama sağlandığı bir orta sınıf tablosu ortaya çıkıyor. Laiklik endişesinin ön plana çıktığı bu mitinglerde “Türkiye İran olmayacaktır!” biçiminde tek bir sloganın atılmadığı erkek egemen hiyerarjik yapının en kahredici görünüm biçimi olan militarizmin ağırlıklı taşıyıcısının uygar görünümlü kadınlar olduğu “Ne şeriat ne darbe” tabelalarının taşınmasına rağmen yapılan konuşmalarda militarist koşullanmanın bütün politik unsurlarının sahiplenildiği kimi zaman paramiliter nitelik kazandığı görülüyor. Hayli çelişkili bu tablo bu orta sınıfın kafasının epey karışık olduğunu ve rasyonel davranış kodlarının henüz geliştiremediğini gösteriyor. Ancak bu kafa karışıklığı bu kitlenin kendisinin de sosyal transformasyon ürünü olduğu halde bunu korku ve panik eksenli koşullandırmalar nedeniyle kavrayamaması ya da bunu kavrayabilecek iletişimi kanallarından beslenmemesiyle pekala açıklanabilir. Her halükanda bu kitlenin siyasete taraf olmasıyla birlikte yaşayacağı diyalektik onu hızla rasyonel eksene çekecek ve yeni devrim sürecinin destek ya da karşıt etkisiyle çok önemli bir güvencesi kılacaktır.
Yalnızca analitik nitelendirmeyle sınırlı tutulan bu yazı Türkiye’nin hızla demokratik bir burjuva devrimi yaşadığı tezini savunuyor. Yani siyasal yapıyı tesis edecek bir kurucu meclisin toplanması zamanı geldi!
-Devam Edecek-