Irkçılık, gericilik, bağnazlık, yobazlık, hurafecilik hiç de yabancı olmadığımız sözcüklerdir. Özellikle de yaratılışcılık diye bilinen ve gerici akım son 15-20 yıl içerisinde hiç de küçümsenmeyecek kadar bir güç kazanmıştı. Ülkemizde yabancı egemen güçlerin parasal desteğiyle militarizm canlılığı gösteren dinsel bağnazlık laik eğitime ve burjuva çağdaşlaşmacılığımıza yönelmiş büyük bir tehlike oluşturmaya devam etmekte ve bu durum toplumumuzda ileriye dönük telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına neden olmaktadır.
Bilim karşısında sürekli olarak kan kaybeden ideolojinin evrim kuramına saldırıları günbe gün artarak devam etmektedir! Özellikle de ABD’de gelişen başta ülkemiz ve dünyanın diğer az-gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde hızla yayılma gösteren “Yayılmacılık” birincil sorun olmaya başlamıştır.
Bundan binlerce yıl öncesinde (Yaklaşık olarak 7-8 bin yıl öncesinde) çok tanrılı üretim sistemi olan köleci toplumdan (Köleci sistem) tek tanrılı feodal topluma (Feodal sistem) geçiş hiçte öyle kolay olmamıştır. Tarihte hep bir üretim sisteminden diğer üretim sistemine geçişe önderlik eden sınıf (Ki biz buna öncü güç veya önder güç değil) hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ediyorsa onun öncülüğünde yapılmıştır. Tarihte egemen güç devrimleri hep egemen hep egemen sınıfların önderliğinde olmuştur. Sadece ‘Sosyalıst devrim’ proleteryanın (İşçi sınıfının) önderliğinde olmuştur. Ve bu devrimlerde hep çatışmalar olmuştur.
Günümüz burjuvazide kendi sömürü sistemini (Legalitede) topluma enjekte ederek sınıfsal egemenliğini sürdürmeye (Devam ettirmeye) çalışmaktadır.
Özellikle 16. Yüzyılda gelişmeye başlayan dünyadaki kapitalist üretim sistemi, feoadal üretim sistemini ve bu üretim sistemine dayanın fedral toprak beylerini rahat etmeye başlar. Ve 1. Yüzyıla gelindiğinde her şeyi açıkladığı savında olan “Teoloji” yeni arayış ve buluşlara kapalıdır. Teolojinin bilimle kavgası düşüncede tekelci egemenliğini yitirme korkusudur.
Teoloji bütün bilimsel gelişmelere karşı giriştiği yıldırma, sindirme mücadelesinde fiziksel bilimlere yenik düşmekten kurtulamamıştır. Ve kilise direnme savaşını kaybetmiştir. Bir cephede yenik düşen karanlık güç dediğimiz egemen sınıf başka ber cephede mevzilenmekten de geri durmaz ve bu ara başta Darwin, (Türklerin kökeni) Galileo ve bilginler üzerinde koparılan fırtınalar var hızıyla devam etmiş ve varoluşçuluk akımından medet uman sömürücü sınıflar dini bir çıkar aracı olarak kullanmaya devam etmektedirler.
“Din ideolojik yanıyla totaliterdir. Düşünce, araştırma ve tartışma özgürlüğüne dayanan duraksama ve kuşku içeren bilime hoşgörüyle bakmaz. Bilimsel anlayışın yaygınlık kazanması teknolojinin otoritenin giderek var olması demektir. Öyle bir gelişmeye izin verilmesi elbet” teknoloji ile bilim aşamasında en önemli ve en büyük fark teolojinin doğmalara bağlılığı oysa ki bilim ise elleştiri ve kuşkuya yer vermesinde kendini göstermesidir. Teoloğlar için kutsal kitapta yer alan öğretiler her türlü kuşku ötesinde mutlak doğrular; tartışılması, eleştirilmesi kati suretle yapılamaz. Oysaki bilimde kuşku veya eleştirilere kakpalı hiçbir şey yoktur. Engisizyon özgür arayışa duyulan korkunun ürünüdür. Teoloji son dörtyüz yıl boyunca bilimin sergilediği göz kamaştırıcı başarılarından dolayı önemli ölçüde geri çekilme ve bilime katlanma görünümüne dönmek zorunda kalmıştır.
17. yüzyılın arkalarına gelinceye dek kilisenin bilim adamlarına engisizyon terörü (Baskısı) altında tuttuğu ve katliamlara giriştiği gözden kaçmayan bir durumdur!
-Devam Edecek-