Bugün AKP iktidarının kendinden olmayan ve kendi iktidarıyla yıldızı barışık olmayan başta basın yayın kuruluşlarına, şirketlere, bankalara karşı uygulamalarını kaygıyla izlemektiyiz Adalet Bakanlığı’nın işkence ve kötü muamelede artış olduğu beyanları ve insanların demokratik hak ve özgürlük taleplerini dile getirmeleri arasında polisin orantısı güç kullanımına maruz kaldıkları ve sonuç olarak ülkemiz insan hakları ihlallerinde dünya genelinde başı çekmeye namzet bir konuma getirilmeye çalışılıyor.
Yine ülkemizde daha fazla demokrasi, daha fazla hak, daha fazla eşitlik daha fazla özgürlük, daha fazla adalet isteyen ve demokratik haklarını kullanarak alanlarda biraraya gelip, toplumsal taleplerini dile getirenlere karşı orantısız güç kullanımı hat safhaya ulaştı.
Yoksuzluk ve rüşvet davaları AKH iktidarını derinden yaralamaya devam ediyor. 40 yıl gibi uzun bir yapısal örgütlenmenin ürünü olan “MÜSİAD” AKP teşkilatıyla iktidar olanağına kavuştu. Kapitalist sistemde sınıflı toplumların özelliğinden kaynaklanın siyasi (Burjuva partilerinin) partilerin hicbirisi homojen bir yapıya sahip değildir. Özellikle AKP birbirlerine (Üç aşağı beş yukarı) yakın iş adamları dediğimiz holdinglerden oluşmuştu. Bu holdingler iktidara gelmek için aralarında ittifak cephesi oluştururlar. AKP’de 11 yıllık iktidarını böylesi bir anlayışın sonunda oluşturmuştur. Bu holdinglerin uluslararası tekelci sermaye (Başta Sudi ve ABD tekelleri) gruplarıyda yakında parasal ilişkisi bulunmaktadır. AKP’nin iktidarda Başbakan Erdoğan’ın siyasi ve ideolojik olarak temsil ettiği büyük holdingler grubu; diğeri ise Fetullah Gülen cemaatinin temsil ettiği holding grupları bulunmaktadır esas olarak.
Esas olarak AKP’nin oluşturduğu grup ‘MÜSİAD’a ve örgütlü ekonomik güç haline gelen işbirlilkçi büyük holding gruplarından oluşmuştur. Bu holdingler 50 yılda gerek ülke ve ülke dışında aşağı yukarı bütün ekonomik birimlerde örgütlü güçlerini oluşturmuşlardır. Fetullah Gülen ise (Gülen Cemaati) başta dershanelerda başladığı yapılanma gücünü özel okul ve özel üniversiteler de hem ülke içi hem de dışında oluşturarak bu günlere geldi.
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararıyla ilgili tahliyesi istenilen Gazeteci-Yazar İzmir Milletvekili Mustafa Baybal’ın kendi yazımıyla Türkiye’de can güvenliğinden önce tehlikede olan hukuk güvenliğidir.” Dedi. Hukuk yerlerde sürünüyor. Bırakınız sağlam insanları. Ölümcül hastalar kendini anlatamıyor. Yargıçlar korkudan hasta hastaneye sevk edemiyor. Türkiye bir cinnet geçirdi. “Darbe Yapacaklardı” yalanıyla gazeteciler, yazarlar, rektörler, askerler hapishanelere dolduruldu. Ortak yanları cumhuriyete laikliğe ulusal değerlere, Atatürk ilkelerine sahip çıkan isimler olmalarıydı. Mahkum edilmeleri işin sahte kanıtlar yalancı tanıklar kullanıldı. Bu TSK, yargı, muhalefet, medya yerle bir edildi. Demokrasi hallonuldu. Otoriter yönetim kuruldu. Oysa bu senaryonun baş aktörleri arasındaki güç kavgasına geldi.
Bu bir kavganın kurbanları ise hala hapiste. Onların özgürlüğü gündemin birinci maddesi olmalıdır. Bu ülkenin vicdanı bu ağır yükten kurtarılmalıdır.
Ülkemiz Cumhuriyet tarihinde benzeri olmayan bir tutuklama furyasıyla karşı karşıya kaldı. İktidar partisi AKP’nin üç bakanından oğlu bir kamu bankasının genel müdür iktidar partisinin bir belediye başkanı ve bazı bürokratlar eski bir savcı ve CHP milletvekilinin solayı değerlendirişini bir sonraki sonraki yazımıza bırakarak devam edelim...
-Devam Edecek-