Tarihiyle, zengin kültürüyle, doğasıyla havasıyla, insanıyla ulaşım imkanıyla, bereketli topraklarıyla gerçekten cennet bir kentte yaşıyoruz.
Tarsus…
Kimine göre 8 bin, kimine göre 10 bin yıllık geçmişi olan kadim kent.
Pamuk ekiminin geniş alanlarda üretilmeye başlanmasıyla Osmanlı’nın son döneminde, sanayi tesislerinin kurulduğu, Cumhuriyetle birlikte, pamuk ekiminin daha da artmasıyla, sayısı artan tekstil fabrikaları ile cazibesi çoğalan kent Tarsus…
50’li, 60’lı, 70’li yıllarda, Doğu Anadolu’da yaşayanlar için bir nevi Almanya, yani aş, iş kapısı olan Tarsus.
90’lı yıllarda Çin’in ucuz iş gücü ile dünyaya özellikle tekstilde de hakim olmaya başlaması, gelen tehlikeye karşı gerekli önlemlerin alınmaması, teşvik konusunda merkezi hükümetlerin hataları, bu toprakların lokomotif gücü olan tekstil fabrikalarının, buna bağlı olan çırçır tesislerinin, sayısız konfeksiyon atölyelerinin bir bir kapanmasına, binlerce insanın işsiz kalmasına neden oldu.
2000’li yıllar. Tarsus ekonomisi için kâbus dolu dönem. Fabrikalar kapanmış, binlerce insan işsiz. Üniversite yok, tekstil dışında başka dallarda çalışan sanayi kurumu sayısı az, havaalanı projesi kağıt üzerinde. O dönem, hükümetin bölgenin kalkınmasını sağlayacak altyapı çalışmaları arzu edilen düzeyde ilerlemiyor.
Aradan 23 yıl geçti ve bu süre zarfında verilen mücadeleler bir nebze de olsa sonuç verdi. Ekonomik olarak kimlik bunalımı yaşayan Tarsus, bu istemine yavaş yavaş kavuşmaya başladı.
Elbette bugün halen inşaatları devam eden, dev yatırımlar için eleştiriler yükselmesi doğal.
Nedir bunlar?
Havaalanı projesi, organize sanayi bölgesi projeleri, açılması için uzun uğraşlar verilen Tarsus Üniversitesi’nde bu memleketten kaç kişinin görev aldığı?
İşte burada, Tarsuslular olarak aynaya bakarak soracağımız soru belli…
Yatırımlar gelsin ama, biz ne kadar hazırız?
Tarsus’ta inşası süren Çukurova Havaalanı’nda binlerce kişi çalışacak. Bu dev tesiste işgücünü veya teknik çalışmayı karşılayabilecek kaç kalifiye personel Tarsus’tan karşılanabilecek?
Bunun yanı sıra Çamtepe ve eski Ankara yolu üzeri taş ocakları bölgesinde yapım çalışmaları süren iki Organize Sanayi Bölgesi’nde, bu memleketten kaç tane mühendis, teknik eleman veya kalifiye kişi istihdam edilebilecek?
İşte bu ve benzeri soruları kendimize sorup, saatlerce düşünüp, cevabını aramamız gerekiyor.
DİKİŞ TUTMAYAN EKONOMİ POLİTİKALARI
Yıl 1999, tarih 18 Nisan…
Yerel ve genel seçimler birlikte yapılır ve 57. koalisyon hükümeti iktidara gelir. Aynı yıl yaşanan büyük Marmara depremi, hem vicdanlarda, hem de ülke ekonomisinde derin yaralar açar.
Bunun yanında onyıllardır yapılan ekonomik hatalar ve mevcut koalisyon hükümetinin tutumsuz davranışları neticesinde 2000 ve 2001’de yaşanan ekonomik krizler.
57. hükümetin içerisine düştüğü ekonomik sarmalın halka yansıması oldukça kötü olunca, 3 Kasım 2002 yapılan genel seçimlerde Türkiye yepyeni bir siyasal sürece adım atmış oldu.
90’lı yılların Türkiyesi’nde söz sahibi olan tüm partilerin parlamento dışında kalmasıyla, 2002 seçimlerinde yüzde 34 oy alan AKP, tek başına iktidara geldi.
Kısacası, ekonomik sorunlar AKP’nin iktidarının yolunu açtı. 2002’den günümüze tam 21 yıl geçti.
Bu 21 yılda ya seçim öncelerinde ya da seçim sonralarında AKP hükümetleri, değişik ekonomik politikalar uyguladı. Son olarak Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi uygulandı. Bundan önce ki hiçbir ekonomik politika başarılı olmadığı için KKM uygulandı.
Şimdi bakıyoruz, KKM’den de dönülmeye başlandı; yani başarısız oldu, dikiş tutmadı!
Sadece parası olan bu işten karlı çıktı. Tıpkı diğer sistemlerde olduğu gibi.
Olan, bir lokma ekmeğin hesabını yapan garibana oldu. 7 bin 500 TL’ye mahkum edilen emekliler, asgari ücretle çalışmaya zorlanan milyonlar, bırakın gelecek için hayal kurmayı, yarın ne yapacağını düşünür hale geldiler.
Tüm suç yönetende mi? Birazda seçenlerin şapkalarını önlerine koyması gerekir.