Dünya ve ülkemizdeki toplumsal ilişkileri belirleyen (belirleyici olan) ekonomi ve siyasettir. Durum böyle olunca da hakim olan, egemen olan, (bugün için) kapitalist sistem ve onun sürekli gıcırdayan sömürücü dişli çarkları karşımıza çıkmaktadır. Bizim de hayatın her alanında bu sömürücü kentsel rant sisteminin karşısına “sosyalist kent” yönetim modelini savunarak mücadelemizi yürütmemiz gerekir. Aslında “sosyalist kent” yönetim modeli, sosyalist sistemden (sosyalist üretim biçiminden) ayrı bir uygulama alanı değildir. Sosyalist kent modeli ücretsiz, etkin, yaygın eğitim ve sağlık hizmetleri, etkin bir toplu taşıma, ücretsiz seyahat ve sağlığa uygun içme suyu vb.
Kentsel yaşam toplumsal yaşamın bir parçası olduğuna göre; sosyalist sisteminde ülke genelinde ödün vermeden uygulanması (hayata geçirilmesi) gerekmektedir! Bugünkü acımasız kapitalist sitemin nasıl işlediğini (çalıştığını), halkı nasıl işsiz güçsüz sefil ve perişan bir duruma soktuğunu, kent rantlarının bir avuç varlıklıya nasıl akıtıldığını; umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmadan kent halkına anlatmalıyız!
Toplumcu anlayışımızın ve aynı zamanda sosyal devletten yana olma kararlılığımızın önünü kesen yapıları aşmak ve aynı zamanda da kitleselleşen bir toplumsal örgütlenme ağını ülkenin her yanında hayata geçirmek için çaba sarf etmeliyiz!! Bu ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan işsiz, güçsüz ve sahipsiz insanlara sahip çıkmanın adına vazgeçemediğimiz karalı ve inançlı duruşumuzdan başka bir şey değildir!!
Ülkemizde kapitalist mantıkla yaşayan 12 milyon ailenin olduğunu farz edelim. Bunlarında 7-8 milyonu ev, bark, arsa ve mal-mülk sahibi olduğunu kabul edelim. Özellikle de çok büyük kentlerde bu ailelerin hepsi arsa, mal-mülk ve konutlarının değer kazanmasını beklemektedirler. Ve gelecek umutlarını (çoluk-çocuklarıyla) buna bağlamışlardır. Devlet giderek güvenin kalmadığı ve bu tür kazanma eğilimlerinin arttığı bir toplumda insanların, kardeşlik duygularıyla birbirlerini saymaları ve sevmeleri mümkün değildir!! İşte böylesine bir sistemden insanlar böylesine bir kazanma hırsına kapılmışlarsa ve bu yola para kazanma (sistem tarafından) meşru bir hak haline getirilmişse; toplumsal çürüme, toplumsal kokuşma başlamış demektir!! Ayrıca bütün insanlık bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecek demektir.
İşte biz bu kirlenmişliği, bu kadar kokuşmuşluğu, bu çürümüşlüğü, bu sahipsizliği, bu umutsuzluğu yaradan, iflah olmazcılığı ve bencilliği ortadan kaldırmak için varız!! Var olmalıyız!!
Yine bugün için sağlıksız kentleşmenin önemli nedenlerini oluşturan kamunun kararı sonucu üretilen kentsel arsalar üzerindeki değer artışının, mülk sahibinin doğal hakkı olarak görülmesinin sonucu, her yeni yerleşim kararı yerel yönetimlere önemli ek maliyetler getirmektedir. Yeni yerleşim kararı alınan bir yerde yerel yönetimlerin başına bir sürü problemler açmaktadır. Bu yeni yerleşime açılan yerin mülk sahipleri; yeni yerleşim yerlerine ait hiçbir sorunun çözümde hiçbir katkıda bulunmamaktadırlar. Üstelik yeni yerleşim yerinden dolayı oluşacak spekülatif değer artışının da sahip oluveriyorlar bir anda!! Bu durumdan kamu yararlanamamaktadır. Kamuyu pasifize eden çok azınlık bir zümre aktif konuma getiriliveriliyor bir anda! Eğer ki biz burada toplumculuğu (kamulculuğu) savunuyorsak, tümünü veya çok önemli bir bölümünü mülk sahibi yerine (kamuya aktararak) kamuya aktarmak suretiyle yerine getirmemiz mümkünüdür!
Ancak böylesi bir göreve talip olmaya yeltenmemiz bizlerdeki toplumcu düşüncenin, toplumcu kararlılığın, toplumcu iradenin vazgeçilmezliğiyle mümkün olacağını aklımızdan hiçbir zaman için çıkarmamız gerekir.
Sözde (teorik ve pratik olarak) attığımız her adımın, aldığımız her kararın, söylediğimiz her sözün arkasında durmalıyız!! Durmalıyız ki kitlelerin güvenini kazanmalıyız!!
(Devam edecek)