
Ülkenın Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanıyla tartışmaya başlamış.
Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanına:
- En büyük ve en güçlü olan benim. Sen benim emrimdesin! demiş.
Genelkurmay Başkanı:
-Hayır ben büyüğüm. Ordunun başında ben savaşıyorum, sen sadece imza atıyorsun diye itiraz etmiş.
Tartışma uzayınca Savunma Bakanıyla, Genelkurmay Başkanı, politikadan uzak tarafsız bir çobanın yanına gitmişler ve konuya hemen girmemek için dolambaçlı yollardan sormuşlar:
- Senin koyunun mu büyük, ineğin mi?
Çoban şaşırmış şaşırmasına da, soranlar da koskoca bir Bakan ve Genelkurmay Başkanı.
- İneğim, demiş.
- Keçin mi büyük, öküzün mü?
Çoban;
- Öküzüm tabii, deyince, asıl soruyu yöneltmişler çobana:
- Söyle bakalım, Milli Savunma Bakanımı büyük, Genelkurmay Başkanımı?
Çoban hiç düşünmeden yanıt vermiş:
- Vallahi ben bu heyvenları tanımıyorum!
***
ANONİM FIKRALAR
Hafız Behçet, Kambur’un Kadir’i hiç sevmezmiş. Çünkü o hiç sözünde durmazmış.
Bir gün Hafız Behçet, Kambur’un Kadir'in ağır hasta olduğunu işitmiş.
Aradan bir kaç gün geçince Kadir’in iyi olduğu haberi gelmiş.
Bu işe adeta kızan Hafız Behçet demiş ki:
-Vay yalancı vay, demek Ezrail'e de verdiği sözü tutmadı.
****
Uzak bir köyde Şamlıların İbrahim Efendi diye nüktedan ve hazırcevap bir zat varmış:
O'nun da, tıpkı Nasreddin Hoca gibi bir eşeği varmış.
( Aynı zamanda O , kiremidi dövüp tahtakurusu ve bit ilacı diye satacak kadar alengirli işleri de seven biriymiş.)
İbrahim Efendi doksan yaşını geçmişti.
Oturup sohbet ederken.
- Bu yaşa geldim , bir tek düşmanım bile yok. deyiverir.
Etrafındakiler merakla sorar:
-Nasıl olur İbrahim Efendi? -Bunun sebebi nedir?
Şamlıların İbrahim efendi, gayet tabii bir halde cevap verir:
-Nasıl olacak, düşmanlarımın hepsi öldü de ondan!
* * *
Yine bir sohbette, köy delikanlısı sigara içen Şamlıların İbrahim Efendi'ye sormuş:
- İbrahim Amca, cigara içmek günah mı, sevap mı?
-Bilmiyom evlat.
-Peki, niye içiyon?
-Evlat, ben günahsa yakıyon, sevapsa içiyon!
***
Şamlının İbrahim Efendi hanımını hiç yanından ayırmak istemezmiş.
Ancak, kayınpederinin hastalığını bildiren telgraf gelince hanımını göndermek zorunda kalmış.
Günlerce yalnız kalan İbrahim Efendi, evin bütün işlerini görmeye başlamış.
Hastanın iyileşmesi üzerine çekilen bir telgraf onu sevindirmeye kâfi gelmiş.
Çünkü hanımının geleceği gün de bildiriliyormuş.
Vakit yaklaşınca eşeğine binen İbrahim Efendi yola çıkmış.
Ancak, aslında tembel olan eşek o gün hızlı hızlı gitmeye başlamış.
Bu duruma şaşıran İbrahim Efendi, ileride, aynı yöne gitmekte olan bir dişi eşeği görmüş ve meseleyi hemen anlamış.
Eşeğinin kulağına eğilip: “
-Ulan eşek, bu gün sana ne oldu? -Birdenbire küheylâna dönüverdin. -Yoksa karıdan sana da mı telgraf geldi? deyivermiş.
***
AKLINIZDA BULUNSUN: *İki şey* kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji, laf kalabalığı, boş laf…
2- Kibir, övünmek, vazgeçilmez sanmak...