15 Temmuz olayına bilimsel açıdan bakmak ve ona göre değerlendirmek gerekir. Bunun için kısaca bugünkü AKP iktidarının nasıl örgütlenerek devletin bütün kurumlarında örgütlü güç durumuna geldiğini çok iyi bilmemizde fayda olduğu kanaatindeyim.
Ülkemizde 1960 ihtilalinden sonra iki Arap sermayesi Albaraka Türk ve Faysal Finans hareketi ve destek gücüyle başlayan, bu hareketin temsil ettiği sermaye grubu MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) oluştu ve bunlar siyasi olarak AKP içinde örgütlü güçlerini oluşturarak 2002 yılında iktidar oldular. Bugünkü iktidarı (Fethullah Gülen cemaat grubuyla) ittifak yaparak iktidar oldular. Bu grup başta ekonomik olmak üzere siyasi, kültürel ve ideolojik inanılmaz bir örgütsel güç oluşturdu. Ve devletin bütün kurumlarında örgütlenmeye başladı ve bu durum AKP iktidarını oldukça tedirgin etti. Özellikle Gülen Cemaati; önceleri ekonomik açıdan güçlenmek üzere dershane, özel okul ve üniversite kurumlarında maddi güç oluşturdu ve buna bağlı olarak inanılması güç bir ekonomik yapıya sahip olundu.
Dolayısıyla parasal güç her türlü kapı deliklerini aralamaya başladı. Ve giderek bu sermaye grupları (Gülen’e bağlı) devleti ele geçirme konusunda MÜSİAD temsilcileri arasında çatışmayı kesinleştirdiler. Yine bu grup (Gülen cemaat grubu) devletin en önemli kurumları olan ordu bürokrasisi başta olmak üzere, sivil bürokrasinin bütün kurumlarında Anayasa Mahkemesi, HSYK, Danıştay, Sayıştay, bütün askeri ve sivil mahkemeler, Emniyet Genel Müdürlüğü ve bütün taşra teşkilatlarında, Milli Eğitim Bakanlığı ve bütün kurumlarında; vakıf, dernek, sendika ve diğer demokratik kitle örgütlerinde vb. kurumlarda ve hayatın bütün alanlarında çok hızlı bir şekilde örgütlü bir güç konumuna geldiler.
Bu iktidar kanadında tedirginlik yarattı.
Ve gene giderek AKP iktidarının da cemaat örgütlenmesini baskı altına alması ve giderek cemaatin devletin örgütlü gücünde de çok büyük tedirginlik (başta ordu bürokrasisi ve emniyet teşkilatında) yaratmıştır. Ve bu durum sonuçta 15 Temmuz hareketinin (darbe girişiminin) doğuşuna neden olmuştur. Ordu bürokrasinin yetersiz darbe girişimi kırılarak, darbenin ve darbeyi yapmaya kalkışanların hüsranıyla son bulmuştur.
Bizler tüm yapılacak darbelere karşı, burjuva parlamenterizmi ve burjuva demokrasisini savunuruz. Ama bununla hiçbir zaman yetinmeyiz!
Bu durum dünyada da böyle. Devlet ya ezen, sömüren ve yöneten (kendi sınıfı dışındaki tüm emekçi sınıfları baskı altında tutan) bütün kurumlarıyla egemen sınıfların (egemen güçlerin) devletidir. Ya da ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulan emeğiyle geçinen sınıfların (halkın) devletidir.
Dünyada ve ülkemizde bütün darbeler CIA’nin örgütlü gücü sayesinde yapılmıştır. 15 Temmuz Gülen Cemaati (FETÖ) darbe girişimine karşı çıkarız ama, bugün AKP iktidarının (darbeden sonra) çıkardığı ve çıkaracağı anti-demokratik uygulamalarının doğru olmadığını ve halkımızın çıkarlarıyla bağdaşmadığı ve burjuva demokrasisine ters düştüğünü ve bunun mücadelesinin de yapılması gereğini önemle vurgular, üzerinde titizlikle durur, bundan hiçbir şekilde taviz vermeyiz ve de vermemeliyiz.
İçinde bulunduğumuz dönemde, Gülen Cemaatinin devletin içerisinde ve bütün alanlarındaki örgütlü gücünü tasfiye etmek için darbecilere taviz verelim, ama kesinlikle onlara darbe yaptırmayalım mantığıyla hareket edilmiştir! Bununla beraber darbe girişimi bastırılmış ve bastırılmamasıyla da kalmamış, AKP iktidarı tarafından kısmende olsa burjuva demokratik yapılanmasının askıya alınarak gericileştirilmesi gündeme getirilerek uygulamaya konulmaya başlanmıştır.
Sonuç olarak AKP hükümeti Gülen cemaatinin devlet içerisindeki örgütlenmesinin önünü kesilmesini (şimdilik) sağlamak ve oluşan örgütlü güçlerini hem bertaraf etmek ve ileriye dönük anti demokratik uygulamalarla baskı yasalarını topluma mal etme amacıyla ve girişimlere göz yumma taktiğiyle hareket ettiği ve de geleceğe dönük (şimdiden ucu görünmüş OHAL hareketiyle) baskıcı uygulamalarıyla daha iyi anlaşılacaktır.
Ve bugün için toplumun bütün kesimlerine karşı uygulanmak istenen yaptırımların kalkması için mücadele verilmesi ve emek, barış, özgürlük, demokrasi, sosyal eşitlikçi bir devlet yapısının oluşması için mücadele verilmelidir.
Bu konuda başta halkımız olmak üzere, bütün siyasi partilere, demokratik kitle örgütleri, kişi ve kurumlarına büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir.