Sevgili okuyucular, akşamdan beri kiminle konuşsam şu meşhur “deveye diken, insana biiip’’ hikâyesini anlatıyor.
Birçoğu işin aslını bilmiyor içinizde mutlaka bilenler vardır. Ama hatırlatmak babından burada tekrar etmek istiyorum.
Aslı şöyle:
Cezayir’in sömürge olduğu yıllarda bir Fransız komutan Cezayir’de çölün ortası sayılabilecek bir yerdeki bir kaleye tayin oluyor.
Görev yerine gelip görevi devralan komutan kaledeki düzeni kontrol ettikten sonra askerlerine soruyor:
-Bu ıssız çölde canınız hiç sıkılmıyor mu? Mesela canınız hiç mi kadın istemiyor?
Er cevaben, kalenin dışındaki bir deveyi göstererek.
-Komutanım, şu deveyi görüyor musunuz? İşte ne zaman canımız bir kadın çekse, ihtiyacımızı bu deve sayesinde hallediyoruz.
Komutan bir deveye, bir de ere bakıp ’’ Sapık herifler ’’ diyor ve görevine devam ediyor.
Görevine devam etmesine ediyor ama bekâr biri olan komutanın da bir müddet sonra hormonları harekete geçiyor.
Bu Allah’ın çölünde nereden bir kadın bulsun?
Çaresiz o da deveye yönelmeye karar veriyor. Bir miktar ot ve deve dikeni ile birlikte kaleden çıkarak ıssız bir yerde deveye sarkıyor.
Amacı belli, devenin karnını doyurmak ve devenin kendisine duyacağı minnetin karşılığı olarak deveyi halletmek.
Lakin işler umduğu gibi gitmiyor. Bir saat kadar sonra komutan kale kapısından içeri giriyor. Ağzı burnu dağılmış, elbiseleri paramparça olmuş, kol ve bacaklarında yer yer kırıklar ve morarmalar var...
Doğruca, deveyi hallettiğini söyleyen eri bulup öfkeyle parlıyor.
-Ulan namussuz. Ben de sizin gibi deveyi kullanayım dedim. O kadar ot ve deve dikeni yedirdim itiraz etmesin diye ama deve ağzıma sı.tı. Siz bu işi nasıl beceriyorsunuz anlat bana.
Er:
-Komutanım nasıl olacak? Deveye biniyoruz. Şu tepenin az ilerisinde bir kasaba var oraya gidiyoruz. Kasabada piliç gibi kadınlar var...
* * *
İktidarda olanlar bu fıkrayı unutmasın! Deve dikeni sever ama ‘’diğeri…ni’’ değil.