Araştırmacı Yazar, Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın yurtdışında konser verdiği bir esnada, bir bayan dinleyici ayağa kalkar ve: “Ben Norveçliyim ve şu anda Norveç’te çok sık kullandığımız bir deyim var. Bu deyimin anlamını şimdi anladım” der. “Norveç’te ‘ATATÜRK gibi düşünmek’ deyimi var. Çok sık kullanırız bu deyimi” Prof. Kalıpçı , bu bayan izleyiciye, “nerede kullanırsınız?” diye sorulduğunda “Hani bir problem veririz çöz diye, o da tembellik eder çözmez. Deriz ki ona, bu problemin mutlaka bir çözümü vardır. Bir de ATATÜRK gibi düşün.”
İngiliz gazeteci ATATÜRK’le bir röportaj yapar. Mustafa Kemal’e şöyle sorar gazeteci: “Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?” Mustafa Kemal’in cevabı aynen şöyle: “Şartlarımızı koyarız. Kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Eğer davet gelirse düşünürüz.” Evet, Birleşmiş Milletler sadece Türkiye’yi davet edebilmek için yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke olur. Mustafa Kemal’in Türkiyesi’nin onurlu bir şekilde Birleşmiş Milletlere üye yapılışına bir bakın! Bir de bugünkü sözümona yöneticilik yapanların. AB kapısında onursuzca yalvarışlarına bir bakın! AB ülkeleri Türkiye’yi aralarına almayacaklarını açık açık söylüyor.
Sözümona yönetici seçilenler ise, AB’ye alınmayacaklarını bal gibi bile bile “illa gireceğiz” diyorlar. AB ülkeleri de, ısrarla “gireceğiz” diyenlere kedilerin ve köpeklerin gireceği (Avrupa basınında böylesi karikatürler ve haberler yayınlandı) kapı deliğini gösteriyorlar. AB kapısında hayasızca ve şerefsizce bekleşenler bu çabalarından hâlâ vazgeçmiş değiller
“ATATÜRK çiçeği” diyoruz. O çiçeğe Atatürk çiçeği adını biz koyduk sanıyoruz. ABD’nin Chicago özel in bir haberinde “Venterbit Üniversitesi profesörlerinden Dr. Kirk Landın laboratuarlarında muhtelif ameliyeler neticesinde kırmızı renkte yeni bir çiçek elde edilmiştir. Profesör bu yeni çiçeğe isim ararken yanında duran ama Tarsus Kolejinde Atatürk’le tanışmış, ondaki tabiat bilgisi ve ilgisine hayran olan bir diğer profesör bu çiçeğe ATATÜRK isminin verilmesini önermiş. Ve bu öneri dünya nebatat dairesine iletilmiş ve Atatürk’ün yaptığı çalışmaların anlatıldığı toplantıda oy birliği ile kabul edilmiştir. Yani dünyadaki her ülkede bu çiçek Gazi Atatürk adıyla üretiliyor ve satılıyor. Peki başka bir ülkede, adı çiçeğe verilen başka bir lider var mı? Tabiatıyla bu kadar bütünleşebilen bir lideri dünya tarihi yazmamıştır.
Dünyada “Kültür Antropoloğu” sıfatı verilebilen tek lider M.K.Atatürk’tür. Bu sıfat dünyada başka hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır. Başöğretmen bir insan, doğumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır, ya çevrecidir, ya tiyatrocudur, ya sanatçıdır, ya arkeologdur bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Atatürk olduğu için dünyada “Kültür Antropoloğu” sıfatı verilen tek lider.
“Kültür Antropoloğu” nedir ne değildir. 5 Mayıs 1935, Atatürk, Ankara yakınlarında Ahlatlıbel’de kazı yapılmasını ister. Bu Türkiye’de ilk defa yapılan arkeolojik kazıdır. Dönemin ünlü arkeologları gelir ve bir bölgede kazı yapmaya başlarlar. Atatürk, kazı yapılan yerin yanlış seçildiğini söyler ve asıl kazı yapılması gereken yeri işaret eder. Arkeologlar buna itiraz ederler. Kendi kazdıkları alanda bişeyler bulamayınca, bu kez Atatürk’ün gösterdiği yeri kazarlar. Asıl kazılması gereken yerin Atatürk’ün göstermiş olduğu yerdir. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Atatürk, müzelerin açılma emrini veren de Atatürk. Türk tarihinde ilk resim sergisini de Atatürk açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor, Kuran’ı ve Ezanı Türkçeleştiriyor. Sinema işine de ilk el atan Atatürk oluyor. Baş yönetmen Cezmi Ar, Başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar, Mustafa Kemal’e tabii Cumhurbaşkanı ya diyemiyor şöyle dur, böyle dur diye, diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk “Gel Cezmi gel, burda başkomutan sensin. Ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın” der. (Atatürk’e “diktatör” diyen tarikat bozuntuları metres liboşlar utanmalılar) Cezmi Ar, hayatının son günlerinde “ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım” diyecektir.
Liderleri çok sıkı eleştiren bir eleştirmen diyor ki Atatürk için, “Liderler içerisinde eleştiri acizliği yaşadığım tek lider Mustafa Kemal’dir. Çünkü bütün rönesans, bütün reform, bütün aydınlanma çağı etkinlikleri bir adamın kafasında toplanmış, bir çağa sığan etkinlikler on yılda başarılmış, bu büyük bir mucizedir” Bir Atatürk’ün liderliğine bakın, bir de “hoşgörü” ve “demokrasi” lafını dillerinden düşürmeyen, tarikat sürülerine çobanlık yaptığı için kendini lider sanan ve emperyalistlere uşaklık yapanlara bakın.
On yıllık kısa bir süre içerisinde bir bakıyorsunuz kara tahtanın başında harf öğretiyor. Bir bakıyorsunuz traktörün direksiyonuna geçmiş tarlada çalışıyor, bir bakıyorsunuz şapka giyiyor, bir bakıyorsunuz tiyatro eseri oynatıyor, arkeolojik kazılara gidiyor, tren raylarının genleşme hesabını yapıyor, Ankara’daki caddelerin ne kadar mesafede olacağı konusunda şehirleşme planları yapıyor... Atatürk’ü bizlere unutturmaya çalışanlar O’nun karga kovalamasını yerleştirdiler kafamıza. Keşke şu karga kovalamasını kafalarımıza yerleştireceklerine şu sözünü yerleştirselerdi herhalde Türkiye çok farklı biyerde olurdu.
(Devamı var)