
Mustafa Kemal’in tensibiyle Camilezher gibi bir şark üniversitesi tesis etmek hususunda fikrinin tahakkuku için 200 mebusun 163 milletvekilinin ittifakıyla 170 bin lira tahsilat verilir. Atatürk tarafından milletvekili ve Darulhikmeti İslam azalığı, hem de Şark vilayetleri umumi azalığı teklif edilir. Ama Sait Nur kabul etmez. Yeniden Van’a döner ve mağarada yaşamaya devam eder”(12). .Şimdi sormak gerekir:
Atatürk gerçekten 170 bin lira ver di mi? Verdi ise, bu para nereye harcandı. O zamana göre, bu kadar büyük para verilir de neden resmi kayıtlara geçmez. Ayrıca Atatürk’ün kimsenin dini inancına ve vicdanına müdahale etmediği bir kez daha görülmüşken, Atatürk’ü günümüzde ve ısrarla “din düşmanı” göstermenin amacı nedir?
“O kadar müşkül ve ağır şartlar altında eserlerini telif ediyor ki tarih hiçbir ilim adamının bu kadar ağır şartlara maruz kaldığını kaydetmiyor” (13). İsa’laştırılmak istendiği açık. Bu iddiada bulunanların dünyadan ve özellikle Avrupa Engizisyon mahkemelerinden habersiz oldukları kesin.
Aslında bu iddiayı öne sürerek, Molla Sait’in ne kadar dayanıklı, imanlı, mücadeleci bir şahıs olduğu gösterilmeye çalışılıyor. Oysa aynı şahıs, kendilerine ders verilmesini isteyen bazı kimselere karşı “fikren perişanlığım, hastalığım ve daha çok sebepler, bu vazifeye müsaade etmiyor” diyerek kabul etmeyecektir. (14)
“Müslümanlar için en mühim tehlike Fen ve felsefeden gelen tehlikedir” (15) der. Hani, çeşitli ilmi eğitimler görmüştü ve yabancı bilim adamlarıyla tartışmıştı?!!!. Said’in bilim ve fen’e karşı olduğu, “fen’i ve felsefeyi “en mühim tehlike” olarak görmesinden belli değil mi? Atatürk ise, tam tersine “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demektedir. Herkesin kabul ettiği gibi doğrusu da budur.
Yine bu kitapta “ hayatı boyunca günde 50 gram ekmek ve bir tabak yemekten başka hiçbir şey yemediği (...) çoğu kez ekmeğini suya banarak yediği” iddia edilir. Böyle bir beslenmeyle bu kadar sağlıklı yaşanır mı? ayrı bir konu ama, Miran aşiret reisinin düzenlediği bir toplantıda, kendi çayını içtikten sonra, uykuya dalan diğer konukların çaylarını içtiği yazılmaktadır. Said’i Nursi’nin “günde 50 gram ekmekle” değil de zengin saraylarında beslendiği herkes tarafından biliniyor.
Kitabın bir çok yerinde, Sait Molla için “çok hasta, çok zayıf, çok ihtiyar, 28 yıl hapis yatmış, ağır eziyetler görmüş...” lüğü iddia edilerek; mağdur, mazlum, zavallı, suçsuz vs. gibi gösterilmek; karşıtlarını da vicdansız, zalim, işkenceci vs. gösterilmek istenerek milletin vicdanı etkilenmeye çalışılıyor.
Sait Molla, sürekli olarak “ kadınların yarı çıplak ve bacakları açık olduğu, Cumhuriyetle birlikte açık/gizli fuhuşun arttığını iddia etmektedir
Kısacası, millete şu mesaj verilmek isteniyor: Peygamber ne ise Sait Molla odur, Kur’an ne ise Risalei Nur odur. Şeklinde kıyaslamalarla aslında yapılmak istenen Said Nursi, Hz. Muhammet’le, Risale-i Nur’da Kuran’la yan yana getirilerek kıyaslama yapılıyor. Bazı zavallılar da, böylesine tutarsız, ne idüğü belirsiz, İngiliz yanlısı, bölücü birini “Peygamber seviyesinde bir alim” olarak inanıyor.
Fazla akıllı olmaya gerek yok, az akıllı bir insan bile, Said Nursi’yi “taparcasına” seven ve hakkında (onu tanıtmak ve yüceltmek için) kitaplar yazan olan bir öğrencisin yalanları tutarsızlığı, çelişkileri, abartıları apaçık ortadadır. Aynı yolun yolcusu olan bazı müritler bile, bu kitaptan alıntı yaptıklarında, abartıların ve tutarsızlıkların çok fazla olduğunu bildiklerinden, söylemleri çoğu kez değiştirerek milleti kandırmaya devam ediyorlar.
Aslan zayıf düşünce çakalların meydana çıkması gibi, ülkemiz zayıf düşürülünce de, böylesi hainler, parlatılarak yeniden piyasaya sürülüyor. Gerçekte ise, ilham alınan değil, alay edilen duruma düşüyorlar.
KAYNAK: (Eşref Edip,( Saidi Nursi, Asrı İlmiye Neşriyatı 1952