Arz-talep dendiğinde genelde ticari ortam akla gelir.
Piyasada satıcıların davranışlarına ARZ adı verilir. Bir satıcının arzı, belli bir zaman süresi içinde elinde bulundurduğu maldan değişik koşullarda satmaya razı olduğu miktardır.
Satıcının arzın belirleyen başlıca etkenler; söz konusu malın fiyatı, ortalama maliyeti, hava şartları, diğer malların fiyatları, endüstri ilişkilerindeki değişmeler vb.
TALEP ise; satın alma gücü ile desteklenmiş satın alma arzusudur. Bir malın talebi, çeşitli fiyatlarda alıcıların o maldan almaya razı oldukları miktardır
Herhangi bir malın söz edebilirken. Piyasasını bulmak, fiyatını belirlemek ve satış zamanını iyi ayarlamak gerekir.
Arz-talep denildiğinde ilk akla gelen ticari ortam olmakla beraber günümüzde asıl arz-talep olayı siyaset arenasında yaşanmaktadır.
Her iktidar doğal olarak kendi seçmen tabanını yaratmaya çalışır. AKP iktidarı döneminde ise tam bir karşıdevrimci, dinci ve kindar bir kitle yaratılmaya çalışılıyor. Bunların karşıdevrimciliği, Kemalist Devrimleri yıkmaya; dinciliğe hizmet etmeye ve kindarlığı ise aydınlanmaya, bilime, vatanseverliğe, ilericiliğe ve millete karşı kullanmak içindir.
Ama Türk Milleti büyük bir milletir ve bu amaçlar için ikna etmek ve hele hele kullanmak hiç mümkün değildir. Ne yazık ki her milletin içinde olduğu gibi bizim milletimizin içinde de düşmanla işbirliği yapan, uyutulmaya, uyuşturulmaya, aldatılmaya ve satın alınmaya müsait gerici, bölücü ve menfaat düşkünü insanlar bulunabiliyor. Düşmanlar ve işbirlikçileri işte bu durumda olan insanlarımızı uyutma, uyuşturma, ve aç bırakma yöntemleriyle devşiriyorlar.
Devşirmeyle birlikte uyutarak soymak, uyuşturarak siyaseten tecavüz etmek ve aç bırakarak satın almak gibi yöntemleri; kendilerine çekebilecekleri kesimler üzerinde uyguluyorlar. Medya ile uyuttular, dinle uyuşturdular, özelleştirmelerle aç bıraktılar ve milletin önemli bir kesiminin desteğini aldılar. Bir anlamda Pavlov’un Denekleri gibi BOP eşbaşkanının da dönekleri oldu. Ticaret piyasasındaki arz-talep olayı, siyasi piyasada da uygulanır oldu. Hükümet üretiyor, medya pazarlıyor cemaat müritleri yiyorlar… Bedelini de ileride millet ödeyecek!
İddia ediyorum kendi vatanlarına, kendi milletlerine, dinlerine vb. değerlerine ihanet ediyorlar…
Müslüman ülkelerle çatışıyorlar, Yahudilerle sevişiyorlar..
Ulusalcı güçlerle çatışıyorlar, bölücülerle anlaşıyorlar…
Deveyi hamutuyla yutanların önlerine attıkları kırıntıya kanıyorlar, seviniyorlar..
Uyuşturucuya alıştırılanın uyuşturucu müptelası olması gibi; dinciliğe alışanlar daha fazla yalana, uyutulmayı isteyenler daha fazla yandaş yayınlara, kendilerini kürüne bağlatanlar ise, kişiliklerini daha fazla “mal” yerine koymayı bir anlamda meslek(!) edindiler.
Tüm bunların toplam adı İHANET TÜCCARLIĞIDIR!
Öylesine uyutulur, uyuşturulur ve işkembesini düşünür olur ki!... Kendilerini bu duruma düşürenlerin ahlaklarını, karakterlerini, malvarlıklarını ve hatta ihanetlerini dahi görmezden geldiler.
Ve bunun sonucunda Cumhuriyet yıkıldı, vatan satıldı, bir çok, sınırımız ortadan kalktı ve ABD ve piyonları tarafından ülkemiz ne yazık ki komşularımız olan mazlum ve Müslüman ülkelerle savaşır duruma gelindi…
Tüketim budalası olmuş toplumlarda, ucuz ve şatafatlı mallara hücum edilmesi gibi; inanç yönü zayıf, feodal takıntısı fazla ve menfaat ilişkisi ön plana çıkan kesimlerde, din istismarcılığı, din tüccarlığı, avantacılık, siyasi çakallık vb yönleri zayıf olan kişilikler çabuk etkilenirler ve emperyalistlerin ve işbirlikçilerin tuzağına çabuk düşerler.
Sonuçta, gemisini kurtaran kaptan olma, neme lazımcılık, bilinçsizlik, aymazlık, gaflet, dalalet… derken; insan bir anda kendini her türlü ihanetin ortasında buluverirler.
* * *
Hayatta er veya geç her şeyin bir sonu vardır. Emperyalizme teslim olmanın, işbirliği yapmanın ve karşıdevrimcilere hizmet etmenin de bir sonu vardır ve o sona gelinmiştir.
Uyutulduktan sonra soyulanın, uyuşturulup tecavüze uğradıktan sonra ayılanın, şahsi menfaatler karşılığında kullanılanların… ayıldıktan sonra gerçeğin farkına varması ve isyan eder duruma gelmesi gibi ihanet tüccarlığında da yolun sonuna gelindi. İflah olmazlar dışında kalan yüzde 40’lık kesim, yavaş yavaş da olsa gerçeğin farkına varmaya başlamıştır.
Ve gidişatın sonunda milli ve gayrımilli saflar arasındaki bir hesaplaşma kaçınılmaz olacaktır. Soyulanlar, siyasi olarak tecavüze uğrayanlar ve istemeyerek de olsa ihanete bulaştırılanlar… Bunun hesabını mutlaka sorarlar. Çünkü herkes geçici, millet kalıcıdır.
Et kokarsa tuz, tuz kokarsa Türk milleti var!