Ülkemiz, belki de tarihinin en zorlu süreçlerinden birisinden geçiyor. Orta ve dar gelirli geniş halk yığınları, işçiler, çiftçiler, esnaf ve sanatkârlar; pandemiyle mücadelenin getirdiği zorluklar, ekonomik sıkıntıların had safhaya ulaşmış olması, hayat pahalılığı, artan enflasyon ve işsizlik, toplumsal şiddet, kadın cinayetleri ve intiharlar gibi güncel ekonomik ve sosyal sorunların ağır baskısı altında zorlu bir yaşam mücadelesi vermeye çalışıyorlar.
Aynı şekilde insanlarımız; dışta, uluslararası diplomatik sorunların ve içte de sağlık, eğitim, adalet, güvenlik ve sosyal güvenlik gibi temel kamusal ihtiyaçların karşılanmasında ortaya çıkan aksamaların yarattığı olumsuzlukların üstesinden gelebilmek için didinip duruyorlar. Üstüne üstlük kamuoyumuz bir de mantık ve vicdan sınırlarını zorlayan inanılmaz boyutlardaki yolsuzluk haberleri ve Sedat Peker’in videolarında anlattığı mafyatik skandallarla çalkalanmaktadır.
Ne yazık ki, siyasal sistemde meydana gelen tıkanmalar nedeniyle, siyasal iktidar ortaya çıkmış olan bu sorunlara toplumun büyük bir kesimini tatmin edebilecek, köklü, etkili ve kalıcı çözümler üretemiyor. Bu durum karşısında bazı muhalefet partisi liderleri; ülkemizde bir erken seçim yapılmasını ve halktan yetki ve güvenoyu almış yeni ve zinde bir siyasal iktidarın iş başına gelmesini kaçınılmaz bir çözüm olarak öngörüyor ve her ortamda bu öngörülerini yüksek sesle dile getiriyorlar.
Son olarak geçtiğimiz pazartesi günü, Fox TV’de canlı yayınlanan İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat programına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündemdeki erken seçim tartışmalarıyla ilgili sorulara verdiği yanıtlarda; erken seçimin artık kaçınılmaz bir ihtiyaç haline geldiğini, önümüzdeki sonbaharda bir erken seçim yapılması gerektiğini, bunun için katıldığı her ortamda erken seçim talebini dile getireceğini söyledi. Ve halkın da erken seçim konusunda kendisine destek olmasını istedi.
Deneyimli siyasetçiler çok iyi bilirler. Erken seçim konusu bir kez kamuoyunun gündemine getirildikten sonra; bu konunun tartışmaları toplumun her kesimine dalga dalga yayılır. Seçimler yapılıncaya kadar da gündem maddeleri arasındaki yerini korur. Zaman zaman alevlenir, zaman zaman sümen altı yapılmış gibi görünür ama sonuç değişmez. Artık, erken seçim kaçınılmaz hale gelmiştir. Erken seçim konusunun bu özelliğini, daha çok tüpünden çıkan diş macununa benzetebiliriz. Nasıl ki, tüpünden çıkan bir parça diş macunu, bir daha aynı şekilde tekrar tüpüne yerleştirilemezse?
Gündeme gelen erken seçim tartışmaları da aynı şekilde, seçimler yapılıp sonuçlanmadan gündemden düşmez. Ancak geliniz görünüz ki, bizim siyasetçilerimize erken seçim kararı aldırmak oldukça zordur. Hele iktidar mensupları ve seçilmiş milletvekili olarak Mecliste bulunan milletvekilleri seçime gitmeyi hiç istemezler. Çünkü yapılacak olan seçimler sonucunda eldeki iktidarı ve imkanları kaybetmek, gidip te gelmemek, gelip te görmemek tehlikesi de vardır. Buna karşılık yeni aday olmaya hevesli siyasetçiler ise seçimin bir an önce yapılmasını isterler. Şimdi geldiğimiz noktada muhalefet bloğunu oluşturan Millet İttifakına mensup parti yöneticilerinin tamamı mümkün olan en kısa sürede bir erken seçim yapılmasını istiyorlar.
Buna karşılık iktidar bloğunu oluşturan Cumhur İttifakına mensup partilerin liderleri, başta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise çeşitli vesilelerle yaptıkları açıklamalarda, seçimin 2023 yılında normal süresinde yapılacağını dile getiriyorlar. Ve bulundukları her ortamda da aynı görüşlerini vurgulamaya devam ediyorlar. Bütün bu gelişmeler, siyaset sahnemizin tam ortasına büyükçe bir satranç masasının kurulduğunu ve siyasi liderlerimiz arasında çok yönlü bir erken seçim satrancının oynanmaya başlandığını göstermektedir. Her biri birbirinden deneyimli ve mahir politikacılarımız oyun masasına oturduğuna göre, bundan sonra siyasi parti liderlerimiz arasında erken seçime yönelik olarak oynanan siyasi ayak oyunlarını, siyasi manevraları, stratejik ve taktik hamleleri ve siyasi atraksiyonları epeyce bir süre daha izlemek zorunda kalacağız demektir. Bizim siyasi tarihimizde seçimlerin yapılmaya başlandığı 1876 yılından bugüne kadar yapılmış olan seçimlerin hiç birisi, olağan sürecinde ve normal koşullarda yapılamamıştır. Çok ilginçtir, bugüne kadar gelmiş geçmiş yapılan seçimlerin tamamından önce siyasal iktidarlar, seçim yasalarında çeşitli değişiklikler yapmışlardır. I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet ve TBMM’nin 1920 ve 1923 seçimlerinde çift dereceli seçim sistemi uygulanmıştır. Bu seçimlerde kadınlar ve tapuda kayıtlı gayrimenkulü olmayan erkek vatandaşlar da oy kullanamıyorlardı. Türkiye’de ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alt yapısı hazırlanmadan demokrasiye geçilmiştir.
Demokrasi, sadece seçim sandığından ibaret bir yönetim şekliymiş gibi bir algı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Siyasal iktidarlar seçimle belirlendiği için oy kapma yarışı her şeyin önüne geçmiştir. Siyasi parti yöneticilerimize, seçim kazanmak uğrunda her yolun mubah sayıldığı bir anlayış hâkim olmuştur. Kamu yönetimin, kamusal hizmet, özveri, saygınlık ve siyasal etik boyutları unutulmuştur. 2002 seçimleriyle başlayıp yaklaşık olarak 20 yıldır devam eden AKP iktidarları döneminde 14 seçim yapılmıştır. Bu da demek oluyor ki, ortalama olarak her bir buçuk yılda bir seçime gidilmiştir. Bu kadar çok seçim yapılmasının ülke ekonomisine yüklediği faturanın bedeli çok ağır olmuştur. Toplum, yorulmuş, bezmiş, siyaset kurumuna ve siyasetçiye olan güvenini yitirmiştir. AKP İktidarlarının, yapılacak seçimlerde devletin tüm imkânlarını seçim kazanmak uğrunda kullanmak ve kendisi için en uygun zamanda seçim yapmak gibi bir tutum geliştirdiği gözlenmektedir.
Yapılacak olan seçimlerin zamanlaması ve yöntemleri öyle bir ustalıkla hazırlanmaktadır ki, muhalefetin de halkın da iki ayağı bir pabuca sokularak her şey bir oldubittiye getirilmektedir. İktidar bloğu tarafından bu sefer de yine aynı şekilde, oldubittiye getirilebilecek bir seçimin hazırlıkları yapılmakta ve koşullar bunun için uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Cumhur ittifakını oluşturan partilerin liderleri mevcut ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuki koşulları henüz kendileri için uygun görmemektedirler. Seçim tarihini olabildiğince ötelemeye ve kendileri için en uygun olarak gördükleri bir tarihte seçim yapmaya çalışmaktadırlar. Ancak muhalefet partilerinden gelen ve toplumdan yükselen erken seçim talepleri de giderek artmaktadır. Yapılan kamuoyu araştırmalarında Cumhur İttifakını oluşturan AKP ve MHP’nin oylarının bir erime sürecine girdiği görülmektedir.
Gerek uluslararasında ve gerekse de ülkemizde yaşanan konjonktür de iktidar üzerindeki erken seçim baskısını arttırmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de yapılacak olan seçim, mutlaka bir erken seçim olacaktır. Ancak bunun zamanlamasını tahmin edebilmek ise, bugün itibariyle imkânsız denilebilecek derecede zordur. Bununla birlikte, mümkün olan en kısa sürede yapılabilecek olan bir erken seçim sonucunda oluşturulacak olan yeni bir yönetimle mevcut ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunların çözülebilmesi için yeni bir başlangıç yapılabilir. Yeni umutlar, yeni ufuklar ve yeni bir dinamizm yaratılabilir.