Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Ekran karartma ve yerel medya

3 Temmuz 2020 Cuma 08:53
Celal Tezel
Türkiye’de, baş döndürücü bir hızla değişen gündeme yetişmek gittikçe zorlaşıyor. Son günlerde kamuoyunda çok tartışılan korona salgınında ikinci dalga, YKS sınavları, işsizlik sorunları, kıdem tazminatı, baroların yürüyüşü, AB’nin Türkiye’ye getirdiği seyahat yasakları, NATO tatbikatında Fransa ile yaşanan gerilim gibi konular henüz sıcaklığını korurken; dün akşam saatlerinde Halk TV ve TELE 1 televizyonlarına beş gün süreyle ekran karartma cezası verildiği haberleri geldi.
 
Verilen bu ceza, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarihinde kararlaştırılan en ağır ceza olarak değerlendirildi. Zaten, ekonomik, siyasal, hukuksal ve yönetsel zorluklarla baş etmek zorunda bırakılan özgür ve özgün medyaya yapılan bu baskılar, akıllara hemen II. Abdülhamid’in istibdat (baskı) rejimini ve sansür yönetimini getirdi. O dönemde gazeteler, baskıya girmeden önce yayımlayacakları tüm haber ve makaleleri sansür idaresine götürürlerdi. Buradaki sansür memurları gerekli kontrol ve ayıklamaları yaparlardı. Gazeteler sadece sansürden geçmiş olan bu metinleri yayımlayabilirlerdi.
 
Vatan, millet, cumhuriyet, eşitlik, yıldız, burun gibi sözcüklerin, Murat ve Reşat gibi isimlerin kullanılması yasaktı. Aykırı davranmanın cezası sürgün ya da ölümdü. Bu sansür uygulamaları 30 yıl sürmüştür. 1908’de hürriyetin ilanıyla son bulmuştur. Siyasal tarihimize şöyle bir baktığımızda, gelmiş geçmiş siyasal iktidarların hemen hemen tamamına yakınının basını kontrol altında tutma eğiliminde olduklarını görmekteyiz.
 
Bu eğilim zamanla, siyasal iktidarlara bağımlı ve güdümlü bir basının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Güdümlü basın günümüzdeki varlığını yandaş medya adı altında hala sürdürmektedir. Güdümlü basının, ihanete varan ölçülerdeki en kötü örnekleri, 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra ülkemizin işgali yıllarında görülmüştür. Bu işgal yıllarında Mütareke Basını (İstanbul Basını) tamamen Osmanlı Sarayına bağımlı olarak emperyalist işgalleri savunmuş, milli mücadeleye ve Kuvayı Milliye hareketine karşı düşmanca yayınlar yapmıştır. Buna karşın, yurtsever Anadolu Basını Mustafa Kemal’in yanında yer alarak halka ve dünyaya milli mücadelenin amaçlarını anlatan yayınlar yapmıştır. Bunun bizzat tanığı olan Mustafa Kemal, Anadolu Basınına her zaman özel bir önem ve değer vermiştir. Günümüzde basın alanında yaşanan bazı gelişmeler, Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi yine Anadolu medyasını ön plana çıkarmakta, onu önemli ve değerli yapmaktadır.
 
Şöyle ki, ulusal basın çok büyük oranda tekelleşmiştir. Sokaktaki çocuğa sorsanız Ciner grubu, Demirören grubu, Albayrak grubu diye bunların adını sayabilmektedir. Bu medya tekellerinin, ulusal basının %95’ini elinde bulundurduğu söylenmektedir. Geriye kalan basını ise RTÜK sopası kullanılarak hizaya getirmek hiç de zor olmamaktadır. Basının tekelleştiği toplumlarda, özgür düşünceli insanlardan oluşan serbest ve bağımsız bir kamuoyunun oluşması mümkün değildir. Bu durumda sermaye grupları, sayıları milyonları bulan Anadolu medya organlarını satın alıp kontrol edemeyeceklerine göre, her biri kendi çapında serbest ve bağımsız olan bu yayın organları özgür ve özgün yayınlarını sürdürebileceklerdir.
 
Böylelikle Anadolu medyası, kapatılan özgür ve özgün ulusal medyanın boşluğunu doldurabilecektir. Yaptığı yayınlarla serbest ve bağımsız kamuoyunun oluşmasını sağlayabilecektir. Esasen Halk TV ve TELE 1 ekranlarının karartılması sorunu, çeşitli insan hakları sözleşmelerinde ve Anayasamızda düzenlenmiş olan basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ve haber alma hakkı ve özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gereken bir olaydır. Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü Anayasamızın 26. Maddesinde düzenlenmiştir.
 
Bu maddeye göre; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” Bu hak aynı zamanda resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek özgürlüğünü de kapsamaktadır. Anayasanın 28. Maddesinde ise “Basın hürdür, sansür edilemez….Devlet, basın ve haber alma özgürlüklerini sağlayacak önlemleri alır.” Hükümleri mevcuttur. 
 
Görüldüğü gibi Türkiye’de, basın, düşünce ve ifade özgürlükleri konusunda Türkiye’nin de imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerde, Anayasal ve yasal düzenlemelerde herhangi bir sorun yoktur. Bu konudaki asıl sorun, yasalara karşı hile yoluyla yasaların ardından dolanarak yapılan zorlama ve keyfi uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bir takım bedeller ödenir ve bu sorunlar da bir şekilde aşılır. Bütün bir uygarlık tarihi süreci boyunca hep böyle olmuştur. Yapılan tüm baskılara, zorlamalara, işkencelere ve öldürmelere rağmen insanlar yine de özgürlük mücadelesinden ve düşüncelerini özgürce ifade etmekten vazgeçmemişlerdir.
 
Bu olayımızda da yine öyle olacak, insanlar bulacakları değişik ve başka kanallarla yine düşüncelerini ifade etmeye devam edeceklerdir. Bunu önlemenin tek yolu basın, düşünce ve ifade özgürlüklerini olabildiğince genişletmek ve güvence altına almaktır. Halk TV ve TELE 1 ekranlarının karartılması, sosyal medyanın sıkı bir denetim altına alınmak istenmesi sorunları sadece bir basın, düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu değildir. Bu sorun ülkenin acil çözüm bekleyen pek çok sorunuyla da yakından ilgili bir sorundur. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun olaya ilişkin atmış olduğu twitter mesajında çok isabetli bir şekilde belirttiği gibi “demokrasi ve fikir özgürlüğüne sahip olmayan bir ülke hiçbir alanda zenginleşemez.” Medya üzerinde giderek yoğunlaşan bu ve benzeri baskılar, Türkiye’nin uluslararası göstergelerdeki yerini gittikçe daha da kötüleştirmektedir. Türkiye artık, demokrasi ve basın özgürlüğü gibi alanlarda yayınlanan uluslararası raporlarda “özgür olmayan ülkeler” arasında sayılmakta ve yarı otoriter ülkeler arasında gösterilmektedir. The Ekonomist dergisinin Demokrasi endeksinde 167 ülke arasında 110. Sıraya gerilemiştir. 
 
Ayrıca Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Nisan ayında açıkladığı 2020 endeksine göre, Türkiye basın özgürlüğü alanında 180 ülke arasında ancak 154. Sırada yer alabilmiştir. Bütün bir 20. Yüz yıl boyunca Orta Doğu’daki çağdaşlaşma yolundaki tek “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak yıldız gibi parlayan Türkiye ve Türk halkı uluslararası göstergelerdeki bu hızlı düşüşü hiçbir şekilde hak etmemektedir. Ne yazık ki,  Halk TV ve TELE 1 ekranlarının karartılması yargı yoluyla durdurulmaz ve sosyal medya yasaklamalarının önüne geçilemezse Türkiye’nin uluslararası sıralamalardaki yeri daha da aşağılara düşecektir.

 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • Evvel Temmuz Şenlikleri’nin tarihsel kökenleri11 Temmuz 2025 Cuma 11:23
  • Türkiye’nin ikili yapısı ve Anayasa’yı değiştirme sorunu4 Temmuz 2025 Cuma 15:42
  • 12 Gün savaşı ve olası sonuçları27 Haziran 2025 Cuma 15:30
  • Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı20 Haziran 2025 Cuma 18:38
  • Demokrasi kültürü ve “Yönetemeyen Demokrasi”13 Haziran 2025 Cuma 15:39
  • Kurban ritüelinin tarihsel kökenleri ve günümüzde değişen bayram anlayışları2 Haziran 2025 Pazartesi 15:41
  • Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
  • Güneş ufuktan şimdi doğar16 Mayıs 2025 Cuma 12:02
  • Gözlükule Kazıları ve Tarsus’un yaşı sorunu9 Mayıs 2025 Cuma 08:01
  • 1 Mayıs Geleneği Meydanlarda Yaşıyor1 Mayıs 2025 Perşembe 10:49
  • Gizemli Ayasofya’da Tarsus izleri25 Nisan 2025 Cuma 08:28
  • Gazi Meclis neden ve nasıl kuruldu?18 Nisan 2025 Cuma 12:52
  • Köy Enstitüleri eşsiz bir öğretmen yetiştirme modelidir11 Nisan 2025 Cuma 10:25
  • Türkiye’de il idareleri nasıl kurulmaktadır?4 Nisan 2025 Cuma 10:13
  • Ramazan Bayramının anlamı ve tarihsel kökenleri 28 Mart 2025 Cuma 16:02
  • Nevruz kadim bir doğa bayramıdır21 Mart 2025 Cuma 08:19
  • Trump’ın fantazyaları ve kaoslarla yönetim14 Mart 2025 Cuma 08:07
  • “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün” anlam ve önemi7 Mart 2025 Cuma 15:45
  • “Don” afetinin olası sonuçları ve bazı çözüm önerileri28 Şubat 2025 Cuma 13:35
  • Orta-Doğu’da kurulan Kurtlar Sofrası21 Şubat 2025 Cuma 11:05
  • Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): -1
    SON DAKİKA
    Salim Takan yaşam mücadelesini kaybetti
    “Doğa Makarna” firmasında çalıştırılmak üzere Paketleme ve Üretim elemanları aranıyor
    Gizem Nur ve Kutlu yaşamlarını birleştirdi
    Mersin Valisi Atilla Toros’un “15 Temmuz Demokrasi Ve Millî Birlik Günü” Mesajı
    Tarsus TSO Başkanı Koçak’tan 15 Temmuz Mesajı
    Büyükşehir MERCAN Bilim Merkezi’nde Çocuklara Afet Eğitimi Veriliyor
    “Kene Isırığında En Önemli Şey, Panik Yapmadan Bilinçli Müdahaledir”
    Tarsus'ta kaza, 1 kişi hayatını kaybetti, 3 yaralı
    Yenice Sıdkı Baba Cemevi’nde Aşure Lokması Yenildi
    Özel Harekat Polisi Aydoğan Sukuşu Mersin’de kazada yaşamını yitirdi
    MESKİ, Kuraklıkla Mücadelede Stratejik Ve Yenilikçi Su Yönetimini Güçlendiriyor
    Futbol Heyecanını Yaylalara Taşıyan ‘30 Ağustos Zafer Kupası’ İçin İlk Düdük Çaldı
    Müezzine Bıçaklı Saldırı Anı Güvenlik Kamerasında
    Tarsus'ta suikast silahı ele geçirildi
    Mersin Büyükşehir’den Orman Yangınlarına Karşı “Afişli Uyarı!”