Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Geçici korumalı göçmenler ülkelerine geri gönderilebilir mi?

5 Ağustos 2022 Cuma 08:53
Celal Tezel
Türkiye uzun zamandır, içerisine girdiği ekonomik kriz ve çalkantılarla; deyim yerindeyse adeta boğuşuyor. Açın bakın gazeteleri; gazete manşetleri, haberleri ve yorumları hep ekonomi ağırlıklı konulardan oluşuyor. Sosyal medya ve televizyonlar da öyle. Nerdeyse 7/24, ağırlıklı olarak ekonomi programları yapıyorlar. Toplum olarak ekonomiye ve ekonomik sorunlara o kadar kilitlenmiş bir haldeyiz ki, ekonomi dışında yakıcı bir gündem maddesi söz konusu olduğunda, bu durumdan ancak, o konuyla ilgili tüm ülkeyi sarsan, büyük ve sansasyonel bir olay meydana geldiğinde haberdar oluyoruz.
 
Ve ister istemez, ortaya çıkan bu yeni olayla ilgilenmeye ve yeni durumu tartışmaya başlıyoruz. Geçtiğimiz hafta da yine öyle oldu. Sosyal ve görsel medyada; Aydın ilimizde Pazar günü, tam da KPSS sınavının yapıldığı saatlerde, son ses müzik, bangır bangır korna çalarak, ellerindeki “Tevhid bayraklarını” sallaya sallaya geçen, Orta-Doğu kökenli yabancı göçmenlere ait bir konvoya ilişkin görüntülerin yayınlanması, tüm ülkede endişeyle izlendi. Ve Anayasanın 2. Maddesinde ifadesini bulan “demokratik ve laik, sosyal hukuk devleti” ilkelerine ve Cumhuriyete sıkı sıkıya bağlı yurttaşlar tarafından tepkiyle karşılandı. Bu görüntülerin kamuoyuna yansımasıyla birlikte Türkiye’nin göç, göçmenler ve mülteciler sorunu, bir kez daha çok çeşitli yönleriyle tartışılmaya başlandı.
 
Hemen baştan, hiçbir komplekse ve duygusallığa kapılmadan, geçekçi bir şekilde ve açık yüreklilikle kabul etmemiz gerekmektedir ki, Türkiye’nin 2011 Yılından itibaren uyguladığı Suriye Politikalarıyla başlayan, günümüze kadar artarak devam eden ve katlanarak geleceğe ertelenen çok büyük bir yabancı göçmenler ya da mülteciler sorunu mevcuttur. Ve ne yazık ki, bu sorunun çözülmesi yönünde bugüne kadar, ülke gerçeklerine ve uluslararası hukuka uygun, planlı, tutarlı, uzun vadeli ve insancıl politikalar ortaya konulamamıştır. Sorunun çözümü uzadıkça ve belirsiz bir biçimde zamana yayıldıkça yabancılar ve yurttaşlar arasındaki kutuplaşmalar, sürtüşmeler ve yer yer ortaya çıkan şiddet olayları artmaktadır. Meydana gelen bu olaylar ve kamuoyu önünde bugüne kadar yapılan tartışmalar açıkça göstermiştir ki, yetkili kurum ve kuruluşlarca ve ilgili kamuoyunca; ülkemizde yaşanan bu göç olayının ekonomik, siyasal ve sosyolojik boyutlarının tanımlanmasında ve gelecekte ne gibi sakıncalar doğurabileceğinin doğru biçimde ortaya konulmasında çok büyük savsaklamalar, ihmaller ve yanlışlıklar yapılmaktadır.
 
Her şeyden önce konuyu tartışan bazı uzman, gazeteci, akademisyen ve politikacılar arasında kullanılan jargon ve terminoloji konusunda bile bir görüş ve dil birliği sağlanamamıştır. Sorun, ekonomik, siyasal, diplomatik ve sosyolojik olmanın yanında, aynı zamanda bir uluslararası hukuk sorunudur. Bu nedenle, bu olaya ilişkin yapılan tanımlamaların ve kullanılan kavramların; iş diplomasi masasına geldiğinde taşıyacağı anlamlar ve göçmenlere tanıyacağı haklar çok büyük önem taşımaktadır.
 
Bu nedenle, göç konusu tartışılırken kullanılan dile ve kavramlara çok büyük özen gösterilmesi gerekmektedir. Ancak geliniz görünüz ki, bizim ülkemizde; gazetelerde makaleler yazan bazı köşe yazarlarının, her gün televizyonlarda pop yıldızı gibi boy gösteren, her konuda ahkam kesen, hikmeti kendinden menkul kimi malum konuşmacıların, bazı politikacıların ve hatta bazı akademisyenlerin bile göç olgusu ve yabancıların hukukuna ilişkin bazı kavramlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları hatta bazı kavramları da birbirine karıştırdıkları görülmektedir. Örneğin çoğunlukla, sığınmacı ve mülteci kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Oysa bu kavramlar, birer uluslararası hukuk kavramı olarak, birbirinden çok farklı anlamlar taşımaktadır. Ve bu kavramlardan herhangi birisiyle tanımlanan kişi veya topluluklara uluslararası hukuktan kaynaklanan birbirinden farklı, çok değişik yasal haklar verilmektedir. Sözünü ettiğimiz bu terim ve kavramları kısaca şu şekilde özetlememiz mümkündür.
 
Bilindiği gibi, uluslararası hukuka göre; GÖÇMEN: Hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile bireylerini kapsamaktadır. Esas olarak, ülkesinden zulme uğrayacağından haklı nedenlerle korktuğu için değil, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle ayrılan kişiler olarak tanımlanabilir. Göçmenler, vatandaşı oldukları ülkelerin korumasından yararlanmaya devam ederlerken, daha iyi bir yaşam standardına kavuşabilmek için, kendi istekleri ile bu yolculuğa çıkarlar. Bu yolculukların bir kısmı pasaport, vize gibi yasal belgelerle düzenli bir halde yapılırken, bazıları ülkelerin yasal sistemlerine aykırı bir şekilde düzensiz olarak da yapılabilir.
 
DÜZENSİZ GÖÇMEN: Göç ettiği ülkeye o ülkenin yasalarını ihlal ederek giriş yapan, ülkede kalmak için yasal hakkı bulunmayan, ülkenin yasalarını ihlal ederek çıkış yapan kişilere denir. MÜLTECİ: Vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve “ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı nedenlerle korktuğu” için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişiler şeklinde tanımlanmaktadır.
 
SIĞINMACI: Mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa, sığınmacılar kendi ülkelerine zorla geri gönderilemezler ve yasal haklarının da korunması gerekir. VATANSIZ (HAYMATLOS): kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan kişiler için kullanılan bir terimdir. Türkiye’nin uluslararası sözleşmeler karşısındaki durumunu ise şu şekilde özetlemek mümkündür. Türkiye, “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi”ni 1961 tarihinde onaylamıştır. 1967 yılında ise, Cenevre Sözleşmesi’nden ayrı olarak “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol”ü de imzalamıştır. Ancak Türkiye, Cenevre Sözleşmesi ile düzenlenen coğrafi sınırlama ilkesini sürdürme yolunu seçmiştir. Türkiye’de bu kavramlar “2014 tarihli, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nda düzenlenmiştir. BU KANUNA GÖRE TÜRKİYE; AVRUPA DIŞINDAN GELENLERİ MÜLTECİ OLARAK KABUL ETMEMEKTEDİR. Ülkemizde, Avrupa dışından gelenlerin üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmalarına izin verilmektedir.
 
Uluslararası koruma arayan yabancılar Türkiye’ye adım attıklarında “mülteci veya şartlı mülteci statülerini” almak için başvurmaktadırlar. Bu kişilerin statüleri verilene kadar kendilerine “uluslararası koruma başvuru sahibi” denilmektedir. TÜRKİYE HUKUK SİSTEMİNDE SIĞINMACI KAVRAMI YOKTUR. BU NEDENLE; TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLER “GEÇİCİ KORUMA” STATÜSÜNDEDİRLER. GEÇİCİ KORUMA: Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan koruma şeklinde tanımlanmaktadır. Buna göre; 6458 sayılı yasa kapsamında yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliği gereğince; Suriye’den Türkiye’ye gelen “kayıt altındaki” kişilerin hukuksal statüleri “Geçici Koruma” statüsüdür.  Bu kişiler bireysel bir prosedür olan “şartlı mülteci statüsü” için başvuru yapamazlar. Yasal ve doğal olarak bu kişilerin kendi ülkelerinden bizim ülkemize gelmelerine neden olan tehdit ortadan kalktıktan sonra bu kişilerin kendiliğinden kendi ülkelerine geri gitmeleri veya gönderilmeleri gerekmektedir. Ancak bizim ülkemizde kimi Suriyelilere çeşitli vesilelerle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmektedir. Böyle bir uygulama öteki Suriyeliler için özendirici olmaktadır.
 
Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’deki Suriyelilerin hemen hemen tamamına yakını Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını elde etmek ve bu şekilde çifte vatandaşlık haklarından yararlanabilmek için büyük bir çaba sarfetmektedirler. Afgan göçmenlerin durumu ise daha farklıdır. Bunlar, düzensiz göçmen statüsündedirler. Bu nedenle, Uluslararası Hukuka göre, Türkiye’nin bunları hiç bekletmeden sınır dışı ederek geldikleri ülke olan İran’a gönderme hakkı bulunmaktadır. İçinde yaşadığımız şu günlerde üzerinde çokça konuşmaya başladığımız göç olgusu, insanlık tarihi kadar eskidir. Bir başka söyleyişle insanlık tarihi bir yönüyle de göçler tarihi olarak tanımlanmaktadır. Bazı göçler, tarihte silinemeyecek derin izler bırakmıştır. Tarihin akışının değişmesine neden olmuştur. Tarihte bilinen en eski yerleşim yerlerinden birisi olan Kadim Anadolu da tarih boyunca çok çeşitli göç olaylarına sahne olmuştur.
 
Günümüzde karşı karşıya kaldığımız Suriyelilerin Türkiye’ye yapmış oldukları göç hareketleri de tarihteki en büyük göç hareketlerinden birisidir. Türkiye’ye bunlardan başka, başta Afganlar olmak üzere çok çeşitli Orta-Doğu ülkelerinden de göçler olmaktadır. Ayrıca, yabancılara konut satışı yoluyla verilen vatandaşlık sayısı da 100 bini aşmıştır. Bu göç hareketlerinin ve yabancılar politikasının nasıl sonuçlar doğuracağını elbette ki tarih yazacaktır? Planlı bir şekilde karşılanamayan, kayıt ve kontrol altına alınamayan göçlerin yıkıcı etkileri olabilmektedir. Göçler, başta ekonomik olmak üzere, çok çeşitli siyasal, yönetsel, sosyal, kültürel ve ahlaki sorunlara ve bazı asayiş sorunlarına neden olabilmektedir. Milli gelirden kişi başına düşen payın azalması nedeniyle yoksullaşmayla sonuçlanabilmektedir. Türkiye’nin bugüne kadar, dünya gerçeklerine uygun, ülke ve toplum çıkarlarını gözeten, planlı, sistemli, tutarlı ve uzun vadeli bir göç ve göçmen politikalarını geliştirememiş olması; çok önemli ve çok büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta bulunan AKP İktidarı, bazen yabancıları ülkelerine göndereceğini, bazen de ensar olarak bunların tamamını ülkemizde misafir edeceğini açıklamaktadır. Böylece, çelişkili ve ikircikli bir politika izlemektedir. Bazen de hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan “Briket Ev” gibi palyatif çözümlerden bahsetmektedir. Sorunun, bu çeşit gelip geçici yaklaşımlarla çözümlenemeyeceği gün gibi aşikardır.
 
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yabancıları, davulla zurnayla ülkelerine göndereceğiz” söylemi kamuoyunda çok büyük bir taraftar kitlesi ve destek bulmaktadır. Öteki muhalefet partilerinin de buna benzer, göçmenleri kendi ülkelerine geri göndermeyi esas alan, çeşitli projeleri vardır. Bu söylem, siyasi partilere oy getirmektedir. Kamuoyunda, yabancıların ülkelerine gönderilmeleri konusunda çok büyük bir beklenti oluşmuştur. Ancak, bu konu çok hassas bir konudur. Konuyu bahane ederek ırkçı, şoven ve faşizan yaklaşımların gelişmesine ve uluslararası hukukun gösterdiği yolların dışına çıkılmasına asla izin verilmemelidir. İşte, bu ve benzeri nedenlerle, işe öncelikle bu göç, göçmen ve mülteci politikalarının oluşturulmasıyla başlanmalıdır. Başta Afgan göçü olmak üzere ülkemize yönelik olan tüm göç hareketleri kontrol altına alınarak durdurulmalıdır. Yoksa, bu çeşit göç hareketlerinin ortaya çıkarabileceği ekonomik ve sosyal sakıncaları ortadan kaldırabilmek için çok uzun yıllar boyunca uğraşmak zorunda kalmamız, boşu boşuna çok büyük kaynaklar harcamamız ve ağır bedeller ödememiz kaçınılmaz hale gelebilecektir. Son olarak başlıkta sorduğumuz “Geçici korumalı göçmenler ülkelerine geri gönderilebilir mi?” Sorusunun yanıtına gelince; elbette ki, bunların gelmelerini sağlayacak politikalara nasıl ki siyasal iktidarlar karar vermişse; yerine gelecek olan siyasal iktidarlar da ülkelerine geri gönderilmelerine karar verebilirler.

Ancak bunun için göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi projelerinin arkasında mutlaka siyasal iradenin olması ve en önemlisi de beğenelim beğenmeyelim başta bulunan meşru Suriye yönetimi ve öteki muhatap ülke yönetimleriyle iş birliği yapılması gerekmektedir. Yoksa uluslararası hukuk, geçici korumalı göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi konusunda herhangi bir engel ve zorluk oluşturmamaktadır. Ancak, aradan geçen bunca zamana rağmen konu hakkında olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilememiş ve çözüm projeleri de üretilememiş olması nedeniyle, geçen zamanın Türkiye’nin aleyhine işlediği, sorunun çözümünün giderek daha karmaşık hale geldiği ve zorlaştırdığı hususu da hiçbir zaman akıllardan çıkartılmamalıdır.

 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • 12 Gün savaşı ve olası sonuçları27 Haziran 2025 Cuma 15:30
  • Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı20 Haziran 2025 Cuma 18:38
  • Demokrasi kültürü ve “Yönetemeyen Demokrasi”13 Haziran 2025 Cuma 15:39
  • Kurban ritüelinin tarihsel kökenleri ve günümüzde değişen bayram anlayışları2 Haziran 2025 Pazartesi 15:41
  • Türkiye’nin 250 Yıllık Anayasa serüveni22 Mayıs 2025 Perşembe 17:38
  • Güneş ufuktan şimdi doğar16 Mayıs 2025 Cuma 12:02
  • Gözlükule Kazıları ve Tarsus’un yaşı sorunu9 Mayıs 2025 Cuma 08:01
  • 1 Mayıs Geleneği Meydanlarda Yaşıyor1 Mayıs 2025 Perşembe 10:49
  • Gizemli Ayasofya’da Tarsus izleri25 Nisan 2025 Cuma 08:28
  • Gazi Meclis neden ve nasıl kuruldu?18 Nisan 2025 Cuma 12:52
  • Köy Enstitüleri eşsiz bir öğretmen yetiştirme modelidir11 Nisan 2025 Cuma 10:25
  • Türkiye’de il idareleri nasıl kurulmaktadır?4 Nisan 2025 Cuma 10:13
  • Ramazan Bayramının anlamı ve tarihsel kökenleri 28 Mart 2025 Cuma 16:02
  • Nevruz kadim bir doğa bayramıdır21 Mart 2025 Cuma 08:19
  • Trump’ın fantazyaları ve kaoslarla yönetim14 Mart 2025 Cuma 08:07
  • “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün” anlam ve önemi7 Mart 2025 Cuma 15:45
  • “Don” afetinin olası sonuçları ve bazı çözüm önerileri28 Şubat 2025 Cuma 13:35
  • Orta-Doğu’da kurulan Kurtlar Sofrası21 Şubat 2025 Cuma 11:05
  • “Milli İktisat” kararları ve Birinci İzmir İktisat Kongresi14 Şubat 2025 Cuma 08:33
  • Türkiye’nin depremler gerçeği7 Şubat 2025 Cuma 11:22
  • Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): -1
    SON DAKİKA
    Tarsus'ta 14 yaşındaki çocuk, bebeğin ölümüne neden oldu!
    Tarsus'ta kaza, jandarma Uzman Çavuş Güney Yılmaz hayatını kaybetti
    Mersin'de orman yangınına müdahale ediliyor
    Tarsus'ta kayıp olarak aranan şahsın cansız bedeni bulundu
    Tarsuslu Cesur Kadınlan Platformu Üyeleri İçin Keyifli Program
    Büyükşehir Belediyesi Tarsus’ta Merkez Ve Kırsal Mahallelerde Yol Yapım Çalışmalarını Tüm Hızıyla Sürdürüyor
    Tarsus’ta Şikayetlere Neden Olan Çöp Ev Büyükşehir Belediyesi Ekipleri Tarafından Temizlendi
    75 yaşındaki emekli hakim, kadının uygunsuz fotoğraflarını çekerken yakalandı
    Mersin Büyükşehir personeli Eyüp Karakış vefat etti
    TSO’nun Haziran Ayı Olağan Meclis Toplantısı Gerçekleştirildi
    Erkaplan ile Çelik Ailelerinin Mutlu Günü
    TÜED Tarsus Şubesi Üyelerine Yönelik Sağlıkta İndirim Anlaşmalarına Devam Ediyor
    Seçer: “Mersin’de 2020 yılından bu yana vahşi depolama olmadı”
    MESKİ, Yapraklıkoy Mevkiinin İçme Suyu Hattını Yeniledi
    Büyükşehir’in Makine Destekleri İle Üretici Kazanıyor, Kırsal Kalkınıyor