Tarsus Akdeniz Gazetesi’nin yazarlarından akademisyen Celal Tezel, yazılarıyla gündem belirlemeye devam ediyor.
Celal Tezel, gazetemizde 9 Nisan tarihinde yazdığı “Koronayla savaşan ülkeler ve mücadele yöntemleri” başlıklı yazısında, ABD’de yapılan son seçimleri kaybeden Donald Trump’ın bir daha seçilemeyeceğini, gerekçeleriyle kaleme almıştı.
Celal Tezel, seçim sonuçlarının açıklanması ve Trump’ın, Biden karşısında kaybetmesiyle öngörüsünde haklı çıktı. Siz değerli okuyucularımızla o yazıyı tekrar paylaşıyoruz…
* * *
Covid-19 adı verilen bulaşıcı virüs ilk olarak 2019/Aralık ayında Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıktı. Başlangıçta grip hastalığıyla karıştırılan bu virüs, farkına varıldıktan kısa bir süre sonra insanlık tarihinin en yaygın ve en ölümcül pandemilerinden, yani salgın hastalıklarından birine dönüştü.
Dünyada 213 ülkeye yayıldı. Yayılmasını hala da sürdürüyor. Dünya çapında vaka sayısı bugün itibariyle 1.4 milyonu geçti. Resmi rakamlara göre bu virüs, 82 binden fazla insanın ölümüne yol açtı. Henüz yeterince bilinmeyen ve görünmeyen bu amansız düşman tüm dünyayı kuşatmaya devam ediyor.
Bilimin, teknolojinin ve özellikle de tıp bilimlerin bu kadar gelişmiş olduğu böyle bir çağda salgın hastalığın kontrol altına alınamamış olması başlı başına büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Salgın hastalık bütün hızıyla devam ettikçe başta can kayıpları olmak üzere insanlığın ödeyeceği maddi ve manevi hasarlar bilançosu gittikçe ağırlaşıyor.
Peki, nasıl oldu da bu duruma gelindi? Daha baştan bu salgın bu kadar yayılmadan küçük bir bölgede izole edilemez miydi? Ortada bir savsaklama varsa bunun sorumluları kimlerdir?
İlgili bilim insanları, salgını önlemenin çarelerini ararlarken bir de bu ve buna benzer soruların da cevaplarını bulmaya çalışıyorlar. Konuya ilişkin yapılan açıklamalarda salgının baş sorumlusu olarak Dünya Sağlık Örgütü gösteriliyor. Kurulduğu günden bu yana sağlık alanında dünya çapında çok büyük yararlıklar göstermiş olan ve çok büyük bir saygınlığa ve yaptırım gücüne sahip olan Dünya Sağlık Örgütü, her nedense bu sefer covid-18 virüsünün geçirdiği mutasyonu atlamış.
Virüsün covid-18’den covid-19’a evrildiğini saptayamamış. Bunu bütün dünyaya her yıl belli mevsimlerde tekrar eden bir grip salgını gibi duyurmuş. Bu nedenle, covid-19 virüsü, Çin’in Wuhan eyaletinde ilk ortaya çıktığında grip sanılarak üzerinde fazlaca durulmamış. Bu durum, tam da iktisadi bilimlerde ele alınan, benim de akademisyenlik yıllarımda konusu geldikçe sınıflarda öğrencilerime çokça anlatmaya çalıştığım “ Önemsizliğin Önemi Kuramına” uygunluk gösteriyor.
Söz konusu kuram, çözümlenemeyecek kadar büyümüş ve bizim için yaşamsal derecede önem kazanmış bazı sorunların ortaya çıkışını “ bugün sizin küçük ve basit zannederek görmezden geldiğiniz ve önemsemediğiniz bazı sorunlar yavaş yavaş birikip büyüyerek çözümü imkânsız dev bir sorun haline gelebilirler” yaklaşımıyla açıklamaktadır.
Salgın olayında gördüğümüz gibi, basit bir grip salgınıdır diye gözden kaçırılan küçücük bir ayrıntı, tüm dünyada ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel hayatı ve eğitim hayatını felç eden dev bir sorun haline gelmiştir.
ABD Başkanı Trump’ın durup durup Dünya Sağlık Örgütü’nü suçlaması boşuna değildir. Bu durum karşısında Dünya Sağlık Örgütü kurumsal yapısında köklü değişiklikler yaparak belki varlığını sürdürebilir. Fakat Dünya Sağlık Örgütünün bugünkü yöneticileri, ortamın uygun olduğu ilk anda ağır bir bedel ödeyerek görevlerinden çekilmek zorunda kalacaklardır. Bugün dünyaya baktığımızda; covid-19 salgınıyla mücadele konusunda yöntemleriyle birbirinden farklılık gösteren dört grup ülke olduğunu görmekteyiz.
Birinci grupta birdenbire ve çok hızlı biçimde karantina kararları alan, diğer yasakları ödünsüz biçimde zorla uygulatan ülkeler yer almaktadır.
Bunlar, Çin, Güney Kore, Hong Kong, Singapur, Japonya, Rusya, Almanya ve Avusturya gibi salgın hastalıkla mücadelede belli bir oranda başarı sağlamış olan ülkelerdir.
Bu ülkeler salgın hastalığı kontrol altına alabilmiş olan ülkelerdir. Bu ülkelerin mücadelesi hepimize umut olmaktadır. Onlar başardıklarına göre biz de başarabiliriz düşüncesiyle özgüven vermektedir. Böylelikle bu kapkaranlık günlerde belli bir rahatlama sağlamaktadır.
Çeşitli haber kaynaklarından öğrendiğimize göre bu grup içerisinde yer alan Çin, salgın öncesi dünya borsalarında çok yüksek fiyatlarda sattığı devlet tahvillerini ve Çin şirketlerine ait hisse senetlerini çok ucuz fiyatlardan geriye satın alarak trilyon dolarlık karlar elde edebilmiştir. Bugün için krizi fırsata çeviren ve bu işten en karlı çıkan ülke Çin’dir.
İkici grupta ise, salgını basit bir grip salgını gibi gören ve başlangıçta hiçbir önlem almayan öngörüsüz ve hazırlıksız ülkeler vardır.
Bunlar başta İngiltere olmak üzere ABD, İtalya, İspanya, İran gibi ülkelerdir. Bu ülke yöneticilerinin aymazlığı ülkelerine büyük bir felaket getirmiştir. Bugün İngiltere Başbakanı Boris Johnson bile yoğun bakımda yatmaktadır. Boris Johnson sağlığına kavuşsa bile İngiltere gibi bir ülkede siyasal iktidarını sürdürmesi artık imkânsızdır. ABD’de ise Başkan Trump’ın, büyük bir aymazlıkla küçümsediği salgın, Amerika için büyük bir felakete dönüşmek üzeredir. ABD’nin New York şehri salgının merkezi haline gelmiştir. Kendisini dünyanın tek efendisi ve egemeni olarak gören süper güç Amerika ve onun Başkanı Trump büyük bir prestij kaybına uğramışlardır. Böyle bir faciaya sebep olmasıyla Trump bir daha başkan seçilme şansını kaybetmiştir.
Üçüncü grup ülkeler ise kendilerinde salgın hastalık olmadığını iddia eden Kuzey Kore, Türkmenistan, Yemen ve Güney Sudan gibi ülkelerdir. Dışa kapalı olan bu ülkeler büyük ihtimalle salgını gizlemektedirler.
Dördüncü grup ülkeler ise başlangıçta esnek davranıp, karantina gibi radikal önlemleri daha sonra adım adım uygulayan Suudi Arabistan, Hindistan ve Irak gibi ülkelerdir. Türkiye de bu gruba dâhildir. İktidar sahipleri her ne kadar hazırlıklıyız deseler de Türkiye’nin salgın için yeterli derecede hazır olmadığı söylenebilir.
Karantina uygulamaları, sahra hastaneleri ve sosyal izolasyon gibi önlemlerin alınmasında geç kalınmaktadır. Türkiye’de Allah’tan ki, bereket versin ki, çok şükür ki, Atatürk’ün 1930 Yılında Yapmış olduğu Eğitim Devrimleri sırasında kurmuş olduğu Cerrahpaşa Tıp, Ankara Tıp gibi fakültelerden daha sonra Hacettepe ve bunların devamı olan Tıp Fakültelerden yetişmiş olan Hipokrat Yeminine ve Cumhuriyete bağlı, çağdaş ve üstün becerilerle donanmış tıbbiyeliler ordusu mevcuttur. Bu ordu, bu salgını dize getirir. Yalnız, salgının başlangıcında büyük bir yönetim zafiyeti gösteren AKP iktiranın geleceği, çok büyük oranda salgınla mücadelede göstereceği başarıya göre belirlenecektir.