Din, her türlü kiri pası temizleyen, lekeleri çıkaran, pislikleri aklayan, beyazları daha beyaz, renklileri daha renkli gösteren bir deterjandır. Bu sebeple ülkemizdeki seküler partiler, kirli işleri gizleme, kara paraları aklama, çalınan minarelere kılıf bulma konusunda yetersiz görüldüler. İnandırıcılıklarını kaybederek demode oluşları ve halkı ikna etme düzeylerinin düşüklüğü sayesinde, dindar kisveli partilerin dümene geçmesi tercih edildi.
“En kötü dindar iktidar, en adil seküler iktidardan yeğdir” fikrindeki yobazlara, yeryüzündeki her türlü pisliği gizleyecek sihirli formülün “din” olduğu yargısını onlara öğreten genleri ve tarihleridir. Dinden kaynaklanan kirliliği, yine dindarlığın aklayıp pakladığı tecrübesine sahipler. Diyanet İşleri Başkanlığına her yıl devlet bütçesinden vagonlar dolusu para ayrılıyorsa, İmam hatipler, Kuran kursları yeniden açılıyorsa, iddiam şudur ki kirli işleri çığ gibi arttığı içindir.
Oysa paraya secde edenlerin, Allah’ı kitabı yoktur. İnançsızlar bu noktada ikiye ayrılırlar; namusluca inanmadığını itiraf edenlere “ateist”, din ticareti yapanlara ise “muhafazakâr, siyasal İslamcı, radikal dinci” vb. etiketler yapıştırılır. Bir ideolojisi, dünya görüşü ve davası olmayanlar için kolay ve pragmatik yol dinci söylemdir.
Firavunlar döneminden bu güne haklılarla güçlülerin kavgası sürüyor. Tek tanrılı üç dinin peygamberleri, firavunların, zalimlerin düzenine baş kaldırmışlardı. Fakat egemenler bir süre sonra karşı çıktıkları dinleri ellerine geçirip ideolojik bir aygıta dönüştürdüler. Üst yapı kurumlarının en önemlisi olan din, firavunların halka karşı kullandığı bir kılıç oldu. Firavun soyundan/kültüründen gelen Muaviye’den bugüne, İslam dünyasında mazlum insanlardan intikam alınmaya devam ediliyor.
Toplum mühendisliğinin tam kapasite çalışan fabrikası dindir. Roma’ya karşı gelen İsa’nın dinini elinden aldılar ve çağımızda Roma imparatorluğu Vatikan adıyla hükmünü sürdürüyor.
Yeryüzünde insanlığın düşmanı iki mühim odak görüyorum. İlki, firavun düzenini devam ettiren Suudi sermayesi, diğeri Roma’nın devamı olan Vatikan’dır. Haçlı seferleri, Nazizm, Faşizm, Dünya savaşları, Soğuk savaş dönemi, Nükleer ve konvansiyonel silahlanma, NATO, BM, Dünya Bankası vd. Vatikan’a bağlıdır. Türkiye’nin Batılı ve Doğulu tüm devletlerden farkı, yarı Firavun-yarı Vatikan karışımı oluşundan dolayı bu ülke alacakaranlık kuşağından çıkamamıştır. AKP bu karışımdan nasibini almış mükemmel bir proje. Özetle, dinler Tanrıyı ve maneviyatı öldürmüş, yerine Deccal’i iktidara getirmiştir.
Nazizm yenilmiş görünse de bugün Ortadoğu’da Vahabizmi kullanarak halkları soykırımdan geçirmekteler. Bir Şii/Alevi-Sünni savaşı çıkarmak isteyen küresel güçler, Kabalist tek merkezli bir Yeni Dünya Düzenini Evangelistlerin de yardımlarıyla büyük devletleri parçalayarak kendi düzenlerini inşa etmek istemekteler. Bu tek kutuplu ve kendi başlarına olacakları bir dünya hâkimiyeti kurma tutkusunun ülkemizdeki taşeronu hükümettir.
Maalesef ki Askeri darbelerin arka planında din kurumunun destek verdiğini görüyoruz. Nato üyesi yoksul ülkelerde istenildiği zaman darbe yapılabilir ve din kurumundan koşulsuz destek alınır. Din, şiddete müsaade ederek egemenlerin otoritesini sağlamlaştırıyor. Yaşadığımız her darbe bizi Katolik dünyasına bir kaç adım daha yaklaştırmadı mı? Meydanlarda kitlelere seslenirken -dinden hiç anlamadıkları halde- ayetlerden, hadislerden bahsedenler, kutsal kitap göstererek reklam yapanlar, beslenecekleri yeri iyi biliyorlar. İşkence yapanları alkışlayanları hatırlayalım, eğer 12 Eylül darbesi olmasaydı, bu ülkede tarikatler, cemaatler ve din söylemli partilerin akıbeti nice olurdu? Askeri birliklere cami, zorunlu din dersleri, Hizbullah’la işbirliği, devlet kademelerinde hac modası, diğer yanda namaz kılan personelin 28 Şubatta ihraç edilmesi gibi uygulamalar kimlerin eseridir?
(Devam edecek)