Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Siyasette esen değişim rüzgarları

16 Haziran 2023 Cuma 18:24
Celal Tezel
Nihayet, kimi bilim insanları, aydınlar ve siyasetçiler tarafından “100 Yılın Seçimi” olarak tanımlanan 14 ve 28 Mayıs seçimleri tamamlandı. Seçimler bir şekilde tamamlandı tamamlanmasına ama, bizim ülkemizde adet olduğu üzere seçimler üzerindeki tartışmalar bir türlü tamamlanmadı.
 
Bu tartışmalar, uzunca bir süre daha dozunu arttırarak devam edecekmiş gibi görünmektedir. Seçim sonuçları, özellikle Millet İttifakı partilerini ciddi biçimde sarstı. Türkiye’deki siyasal yapının dengelerini bozdu. Bu dengeler yeniden oluşuncaya kadar sarsıntıların ve çok şaşırtıcı sıra dışı gelgitlerin yaşanması kimseyi şaşırtmamalıdır. Bozulan bu dengeler özellikle ana muhalefet partisi CHP’de diyalektik düşüncenin temel önermelerinden birisi olan her şeyin sürekli bir değişim, hareket ve gelişme süreci içinde olduğu tartışmalarını başlatmıştır. Bu tartışmalar çerçevesinde, değişmesi yüksek sesle dile getirilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile partisinin ilk grup toplantısında; değişmeyen tek şeyin, bizzat değişimin kendisi olduğu gerçeğini dile getirmiştir.
 
Hali hazırda bütün sıcaklığıyla devam eden bu değişim tartışmaları çerçevesinde naçizane bu satırların yazarı olarak bendemiz de Kamu Yönetimi biliminde önemli bir kuram olan “Parkinson kanunu ve Peter prensibine” dikkat çekmek isterim. Bu yasaya göre; imajı zedelenen kişi, kurum, işletme veya siyasal partiler, her şeyleriyle baştanbaşa yenilenmeden bir daha eski dinamizmlerine kavuşamazlar ve eski işlevlerini yerine getiremezler. Açıkça görüldüğü gibi, seçim sonuçları ülkemizin siyasal ikliminde çok güçlü değişim rüzgarlarının esmesine neden olmuştur. Öyle görülüyor ki, bu rüzgarlar pek çok şeyi ve siyasetçiyi önüne katacak ve köklü değişikliklere neden olacaktır. Tabii bütün bu değişim beklenti ve tartışmaları da öncelikle siyasal partilerde parti içi demokrasinin ve genel olarak ülkemizde de gerçek bir demokrasinin tesis edilmesi gerekçesine dayandırılmaktadır. Söylemde yapılan her şey demokrasi için yapılmaktadır. Eylemde ise, hangi hareketin demokratik olduğu, demokrasiden kimin ne anladığı ve kimin nasıl bir demokrasi tasarımı ve beklentisi içerisinde olduğu konularında bile büyük bir belirsizlik vardır.
 
Bu nedenle kavramsal anlamda demokrasinin kısaca tanımlanmasında; yapılan tartışmalardaki bazı belirsizliklerin ortadan kaldırılması açısından oldukça büyük yararlar vardır. Sonuçta demokrasi, popüler bir yönetim biçimidir. Bir yönetim biçimi olarak ülkelerin Anayasalarında ve yasalarında yazılı olarak yer almaktadır. Elbette ki, seçimlerin yapılabilmesi için de birtakım yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak bir ülkenin gerçekten demokratik bir ülke ve o ülkede yapılan seçimlerin de gerçekten temsilde adaleti sağlayan, adil, tarafsız, eşit ve özgür seçimler olarak kabul edilebilmesi için, o ülkede sadece kâğıt üzerinde bazı yasal düzenlemelerin yapılmış olması tek başına yeterli bir unsur değildir. Yani kısaca ifade edecek olursak, demokrasinin de demokratik bir yönetim oluşturabilmek için yapılacak olan seçimlerin de yasal olmanın yanında bir de ekonomik ve kültürel boyutları vardır.
 
Ekonomik boyutta, ulusal gelirin nispeten de olsa dengeli ve adil dağıtılmadığı, kişilerin ekonomik özgürlüklerine sahip olamadıkları ve bireylerin, güçlü sosyal güvenlik sistemleriyle çok sağlam güvencelerle korunmadıkları toplumlarda çağdaş, sağlıklı ve gerçek bir demokrasi kurulabilmesinin oldukça zor olduğunu söylemek mümkündür. Kültürel boyutta ise demokrasinin; o toplumda yaşayan insanların çok büyük bir çoğunluğu tarafından içselleştirilmiş olması; yani bir yaşam biçimi olarak benimsenmiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde demokrasi, kâğıt üzerinde kalan biçimsel bir yönetim biçimi olmaktan öteye geçemez. Bireylerin, siyasal karar ve tercihlerini kendi özgür iradeleriyle belirleyemedikleri, çeşitli korkulardan, yönlendirme ve baskılardan ve küçük çıkar hesaplarından uzakta, kendi başlarına kimlikli, kişilikli ve doğru kararlar alamadıkları; aşiretleşmiş, cemaatleşmiş ve önyargılarla kutuplaşmış toplumlarda; ulusal iradenin de serbest, bağımsız ve özgür bir biçimde belirlenip, tecelli edebilmesi beklenemez. İşte bizim ülkemizde, ekonomik boyutta demokrasinin ekonomik alt yapısı yeterince oluşturulamamış ve kültürel boyutunda ise ne yazık ki, toplumumuzda istenen ve olması gereken düzeyde bir demokrasi kültürü geliştirilememiştir.
 
Elbette ki, bu kültürü geliştirmek de öyle göründüğü kadar kolay ve sıradan bir iş değildir. Bunun için o toplumun binlerce, hatta bazen on binlerce yıllık bir demokrasi geleneğinin olması ve yeterli bir demokrasi deneyim ve birikimine sahip bulunması gerekmektedir. Bugün siyasetçilerimizin dillerinden düşürmediği demokrasi sözcüğü Yunanca kökenlidir. Yunancada demos, (insanlar) ve kratos (yönetmek) sözcüklerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir. Siyaset biliminde çok ayrıntılı ve çok çeşitli demokrasi tanımlarına yer verilmiştir. Ancak demokrasiyi sözlük anlamına göre kısaca “halk yönetimi”, “halk iktidarı” veya “iktidarın halka ait olması” şeklinde tanımlayabiliriz. Demokrasinin kökeni antik Yunan kent devletlerine kadar uzanmaktadır. Demokrasi yüzyıllar boyunca kötü yönetim biçimleri arasında gösterilmiştir. Platon (Eflatun), demokrasinin çok güçlü denetim mekanizmalarıyla çok sıkı bir biçimde denetlenmediği takdirde bozulmaya en elverişli yönetim biçimi olduğunu, bunun oklokrasi (ayak takımının siyasal iktidarı) ve tiranlığa yol açacağını, tiranlığın ise devletin en kötü hastalığı olduğunu söylemiştir. Aristo demokrasiyi doğru Anayasadan sapma olarak tanımlamıştır. Immanuel Kant 1795’te demokrasiden “despotizm” olarak söz etmiştir.
 
Demokrasi kavramı asıl gelişmesini, sanayi devriminden sonra göstermiş ve siyasetteki saygınlığını ise günümüzde henüz, yeni yeni kazanmaya başlamıştır. Günümüzde, Birleşmiş Milletlere üye olan devletlerin hemen hemen tamamı demokratik devletler olduklarını iddia etmektedirler. Ancak bir ülkede sadece seçme ve seçilme hakkının kullanılıyor olması o ülkenin demokratik bir ülke olması için yeterli değildir. Bu açıdan bakarsak; seçimle iktidara geldiklerini, dolayısıyla demokratik bir yönetime sahip olduklarını savunan İbrahim Reisi, Abdulfettah es-Sisi, Beşar Esad, Vladimir Putin ve Volodimir Zelenski yönetimleri gibi yönetimler, demokratik yönetimler arasında sayılamazlar.

Ülke yönetimleri asıl demokratik kimliklerini; o ülkede düzenli ve özgür seçimlerin yapılmasının yanı sıra, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan ve yurttaş haklarına saygı, sivil toplumun katılımı, medyanın tamamen özgür olması ve serbest ve bağımsız bir kamuoyunun varlığı gibi özelliklerinden alırlar. Ne yazık ki, bizim ülkemizde bu özellikler zedelenmiş ve zayıflamıştır. Halen uygulanmakta olan ve siyaset bilimi literatüründe bir örneği daha bulunmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedeniyle ülkemizdeki demokrasi, adeta bir yönetemeyen demokrasi haline gelmiştir.
 
Bu nedenle ülkemizin acil çözüm bekleyen yaşamsal derecede önemli toplumsal sorunları çözülememekte, ülkemiz iyi yönetilememekte ve adeta savrulmaktadır. Siyasal partiler arasındaki rekabet, bir kan davası gibi algılanmakta ve zaman zaman düşmanca bir mücadeleye dönüştürülebilmektedir. Bu siyasal şiddet anlayışı, 1889’da kurulan ilk siyasal partimiz olan İttihat ve Terakki Partisinden kalan kötü bir miras olarak ne yazık ki bugünlere kadar gelmiştir. Ülkemizdeki bazı siyasal partilere; her ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirmek ve bir daha da hiçbir surette iktidardan gitmemek gibi marazi bir anlayış hâkim olmuştur. İktidara gelmek için her yolu mübah sayan Makyavelist bir yaklaşım, geçerli bir siyaset yöntem ve tekniği olarak ön plana çıkmış ve yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Ön seçimler kaldırılmış, milletvekili adayları siyasal partilerde tek seçici konumunda olan bazı muktedirler tarafından belirlenmeye başlanmıştır. Bu nedenle halk, vekillerini tanıyamaz hale gelmiş, siyasetten soğumuş ve uzaklaşmıştır. Geniş halk kesimleri, siyasal karar alma süreçlerinden uzaklaştırılmıştır. Halkın siyasetteki rolü sadece seçimden seçime sandığa giderek, bilmediği ve tanımadığı birtakım kişilere oy vererek bunları sandığa atmak düzeyine indirgenmiştir.
 
Ortalama ve sade yurttaşın adeta bundan başka bir siyasi rolü kalmamıştır. Bu nedenle geniş halk kesimleri siyasetten ve siyasetçiden umudunu kesmiştir. Ülkemizde ne yazık ki, seçimlerde kullanılan oylarla, seçim sandığı yoluyla siyasal iktidarları değiştirme geleneği yeterince gelişmemiştir. Bu nedenle uzun yıllar boyunca iktidarda kalan ve hiç değişmeyen yöneticiler, Ünlü Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger’in tanımlamasıyla seçilmiş birer padişaha dönüşmüştür. Oysa sağlıklı bir demokrasi, bir yönüyle de siyasal iktidarların zaman zaman seçimler yoluyla ve tamamen demokratik yol ve yöntemlerle değiştirilebildiği bir sistemdir. Yani demokrasi demek, aynı zamanda değişim demektir. Bu değişimin ülkeler ve toplumlar açısından sayılamayacak kadar çok yararları vardır.
 
Çünkü yönetimlere halk yönetimi, halkın kendi kendini yönetimi ya da halk egemenliği özelliğini işte bu yönetenlerin sıklıkla değişmesi özelliği vermektedir. Unutulmamalıdır ki, dünyadaki hiçbir sorun, o sorunu yaratanlar tarafından çözülememiştir. Bu nedenle ülkemizde ortaya çıkan sorunların çözümü için her alanda bir değişim ihtiyacı kendisini çok güçlü bir şekilde hissettirmektedir. Sandıktan AKP iktidarının çıkmış olması bu bilimsel gerçeği değiştirmemektedir. Bu nedenle, öyle anlaşılıyor ve görülüyor ki, ülkemizin siyasal atmosferinde bir süreden beri esmeye başlayan değişim rüzgarları, taşlar yerine oturuncaya kadar bir süre daha esmesine devam edecektir.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL  
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
Akdeniz Gazetesi ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
Oluşturma süresi(ms): -1
SON DAKİKA
Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat, Vali Atilla Toros’u ziyaret etti
Tarsus’ta kapanacak hemzemin geçit hayatı olumsuz etkileyecek
Mersin Büyükşehir’den Eğitime Güçlü Destek
Mehmet Coşkuner, yaşama gözlerini yumdu
MEDYAD Başkanı ve gazeteciler Başkan Seçer’i ziyaret etti
Tarsus Kaymakamlığı’nda “15 Temmuz Milli Birlik Günü” toplantısı
Mersin Büyükşehir’den Özel Gereksinimli Bir Vatandaşa Daha Tekerlekli Sandalye
Mersin’in Uluslararasılaşması Yolunda Büyükşehir’den Önemli Bir Adım
Mersin’de çıkan kavgada Mustafa Çetin yaşamını yitirdi
Doğaseverlerin Yeni Rotası: Tarihi Kilikya Yolu Oldu
Anguslar ormana kaçtı
Tarsus'ta meydana gelen kazada Sabahattin Yılmaz vefat etti
Üretici soğanı tarlada bıraktı!
Mersin Tarsus'ta gezerken yüksekten düşen kadın yaralandı
Tarsus-Tuzla yolunda karpuz yüklü kamyon devrildi