CUMHURİYET Kadınları Derneği Tarsus Şubesi tarafından Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla açıklama yapıldı.
Açıklamada şu noktalara değinildi:
“25 Kasım 1960’da, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo Diktatörlüğü’ne karşı, “Sosyal Değişim Hareketi” içinde demokrasi mücadelesi veren Mirabel Kardeşler katledildi. İktidarın halk üzerindeki ağır baskılarına karşı direnişin öncülerinden olan bu iki kardeşin mücadeleci kimliği bugüne ışık tutuyor. 25 Kasımlarda sadece kadına yönelik şiddetin acısını değil, aynı zamanda acılara karşı dik duruşun sevincini de yaşıyoruz. Nevar ki, şiddet de şiddete karşı mücadele de devam ediyor. Latin Amerikalı ve Karayipli Feministler, bugünü “Şiddete karşı Uluslararası MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ” olarak ilan ettiler. Mücadele ve dayanışma…Mirabel Kardeşlerin emeğine ve yaşamına saygı için bugün de önümüzde bir görev duruyor: Emperyalist saldırganlık, bugün yanıbaşımızdaki komşu ülkelerimizde yeni cinayetler işliyor. Sadece kadınları değil, onların eşlerini, oğullarını ve kızlarını katlediyor. Emperyalizm, bahar diyerek kara kışı, reform diyerek ortaçağı getiriyor. Haksız savaşlarda işlenen cinayetler, kadını ta yüreğinden vuruyor. Şimdi tam da bugünlerde, Gazze’de, Suriye’de bombalar kızkardeşlerimizin başına yağmur gibi yağarken, bize düşen görev nedir? Susmak mı? Haykırmak mı? Susmayacağız. Dayanışma için seslerimizi yükselteceğiz.
Geçtiğimiz yıl, Avrupa Konseyi,“Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali” olduğunu kabul etti. İstanbul’da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi diye anılmakta olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin” ilk imzacıları arasında yer alıyoruz...Bugün Avrupa Konseyine ve İktidara şunu sormalıyız: Haksız savaşlar, İnsan Haklarını ihlal etmiyor mu? Bu haksızlığa destek olan iktidarlar, kendi ülkelerinde şiddetsiz bir ortam yaratabilir mi? Kadınlarını şiddetten koruyabilir mi? Nitekim bugün ülkemizdeki durum da bu sorunun yanıtını veriyor. KSGM’nin araştırmasına göre:
- Kadınların % 41,9’u fiziksel şiddet görüyor.
- % 43,9’u duygusal şiddet mağduru.
- Şiddet gören kadınların I,9’u düşük gelirli kadınlardan oluşuyor.
- Şiddet görenlerin U,7’sini eğitimsiz kadınlar oluşturuyor.
- Şiddet mağdurlarının H,5’i gördüğü şiddeti anlatmıyor.
- Şiddet mağdurlarının 7,6’sı intiharı düşünüyor..
- Ülkemizde her 10 kişiden 4’ü şiddet görüyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre kadın-erkek eşitliğinde Türkiye 135 ülke arasında 132. sırada bulunuyor. Kadın cinayetleri, son on yılda 00 oranında artmış görünüyor. Böyle bir tabloda şiddetin önlenmesi oldukça güç görünüyor. Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimi olan ölüm olayları, sıradan ölümler olmaktan çıkıp, kadın katliamlarına dönüşüyor. Kadınlar, ev içinde ve kamusal alanda ciddi ayrımcılığa uğruyorlar. Onların haklarını bilmesi ve bu hakların yaşama geçmesi için mücadele etmesi yetmiyor. Kadın hakları sorununun çözümü, toplumun tüm katmanlarının ve özellikle iktidarın, fiili eşitliği sağlayıcı politikalar uygulaması ile olanaklıdır. Kadın-erkek eşitliği ve fiili eşitlik, içinde yaşanan ülkenin demokratlığı ile doğrudan ilişkilidir. Demokrasinin olmadığı bir yerde eşitlik olamaz. Sözde demokratlık, eşitliği yasa maddesi olmaktan ileri götüremez..Kendi ülkelerinde demokrat olmayanların başka ülkelerin dertlerine derman olması beklenebilir mi?
Sevgili Kadınlar, kendi ülkemizin, dostlarımızın ve kadınlarımızın dertlerimizin dermanını biz bulacağız. Şiddete ve haksızlıklara karşı elele vererek ve birleşerek aydınlık bir geleceği kendi gücümüzle yaratacağız. “Ekmek ve Gül istiyoruz. Ama ekmeği yiyebilmek, gülü koklayabilmek için önce barış diyoruz.”