“Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen benim gönlümü mutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah, yalan dünya, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
* * *
Kendim Ettim Kendim Buldum, Mapusanelere Güneş Doğmuyor, Tatlı Dillim Güler Yüzlüm, Zahidem, Kaşların Karasına, Kesik Çayır, Nar Tanesi, Ne Güzel Yaratmış Seni Yaradan, Dağlar Dağladı Beni, Mühür Gözlüm, Böyle Olur Mu, Gönül Dağı, Çiçekler Ekiliyor...
Ölümsüz Türküleri, kendine özgü saz çalma tekniği, bozlaklarıyla, bozkırların tezenesi, büyük usta halk ozanı Neşet Ertaş’ta aramızdan ayrıldı. Başımız sağolsun, Toprağı bol olsun, ruhu şad olsun.
Büyük ustanın türkülerinden az ekmek yemedim. O’nunla tanışmanın ve aynı sahneyi paylaşmanın da onurunu yaşadım. “Halk Adamı” tabiri O’na yakıştırılacak en güzel benzetmedir. Devlet sanatçılığını bile “Ben halkın sanatçısıyım” diyerek reddetme büyüklüğü gösteren büyük bir ozandı.
1975-1990 yılları arası Tarsus’un geçmişini bugün yaşları 45-50’iyi
bulanlar çok iyi anımsarlar. Tarsus’un bereketli toprakları ülkeyi doyuruyor. Çırçır fabrikaları, dokuma fabrikaları ülkeyi giydiriyordu.
Eğlence deyince Tarsus, Güney’in incisiydi. Kent içerisinde bulunan o dönemin eğlence sektörü, pavyonlar sabaha kadar Tarsus’a hareket ve bereket getirirdi. Pavyonlar yüzlerce insanın ve ailelerinin ekmek kapısıydı.
Köşk, Kabare 33, Akdeniz, Çağlayan, Huzur en fazla iş yapan, müşteri çeken pavyonlardı. O dönemlerin en ünlü sanatçıları, Tarsus’taki pavyonlarda özellikle Kabare 33’te sahne aldılar.
Suat Sayın, Arif Sami Toker, Baki Çallıoğlu, Yıldız Tezcan, Sami Kasap, Birsen Armağan, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, Gökhan Güney, Müslüm Gürses, Dilbey Ay, Neşet Ertaş, Bedia Akartürk anımsadığım sanatçılardan bazıları.
Rahmetli Neşet Ertaş, Kabare 33’te sahne alıyordu. Tek saz ve sözlerle programını tamamlardı. Esmer, kısa boylu, kuru kara saçları briyatinli, sanatçı kaprisi olmayan biriydi. O zamanlar kullandığımız cihazlar hem pahalı hem de parçaları az bulunan cihazlardı. Bozuldu mu tek gideceğimiz radyo tamircisi İsa Can ağabeyimizdi. Buğday pazarının bulunduğu yerde bir dükkanı vardı.
Neşet Ertaş’ın kullandığı (Çellosa) marka anfisi yanmıştı. O zamanlar anfiler lambalıydı. Lambayı bulmak dertti. Kendi amfimizi vererek proğramını tamamlamasını sağladık. Az, öz konuşur, gerektiğinde taşı gediğine koyar, kafası iyiyse şakalaşmayı çok severdi. Türkü söylerken gözlerini kapatır, kafasını bir sağa bir sola sallardı. Proğram boyunca fazla konuşmaz. Türkülerini ard arda seslendirirdi.
Türkü, bağlama benim yaşam felsefelerimdendir. Esmer olduğu için kendisine yakıştırılan (Cingan) çingene sözüne; hepimiz insanız cinganda olsan zenginde olsan ne yazar yanıtını verirdi. Babası Muharrem Ertaş’ı hep saygı ve sevgiyle anardı.
Ne pavyon yöneticilerine ne diğer müzisyen arkadaşlarına, ne pavyon çalışanlarına ne de müşterilerine ünlü olmasına rağmen kapris yapmazdı. NUR İÇİNDE YAT BÜYÜK USTA...