Cumhuriyet Halk Partisi’nin 31 Mart Yerel Seçimleri’nde aldığı tarihi zaferin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. CHP, ikinci kuruluşu olan 1992’den beri ilk kez seçimi birinci tamamladı. AKP de, kuruluşundan bu yana ilk kez ikinci oldu. AKP, 11 puan farkla birinci olduğu genel seçimlerden sadece 10 ay sonra yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin muhasebesini yapmaya devam ediyor.
İstanbul ve Ankara gibi iki önemli Büyükşehir’i alamamanın yanında Bursa, Balıkesir, Manisa, Denizli Büyükşehir belediyelerinin ve birçok İl belediyesinin kaybedilmesi AKP için ‘yumuşama’ siyaseti geliştireceği söylemlerinin ortaya çıkmasına yol açtı. 31 Mart yerel seçimlerinden AKP’nin çıkaracağı çok büyük dersler var. Ancak AKP, şuan yaşamını borçlu olduğu kutuplaştırıcı, sert siyaset stratejisini devam mı ettirecek, yoksa ‘yumuşama’ siyasetine mi dönecek?
1 Mayıs’ta, Anayasa Mahkemesi’nin Taksim ile ilgili verdiği karara rağmen Taksim Meydanı’nı işçilere kapatan ve hatta Taksim’e giden bütün yollara 42 bin polis yığan AKP hükümeti, siyasette yumuşama ihtimalinin zor olduğunu gösterdi. Son 1 Mayıs İşçi Bayramı, yüzlerce polisin sınırı koruyormuşcasına İstanbul’da Saraçhane’de bulunan Bozdoğan Kemeri’nin önüne yığıldığını gösteren fotoğraf karesi ile tarihe geçti. Peki polisler hangi emri uyguluyorlardı? En üst yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin “1 Mayıs’ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekanın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır.” kararına aykırı olarak kendilerine verilen kanunsuz emri uyguluyorlardı.
1 Mayıs’ta yaşanan bu tartışmaların gölgesinde TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ‘yeni anayasa’ için mecliste grubu bulunan siyasi partileri ziyaret etmeye devam etti. Mevcut Anayasa’ya uymayan kararlara imza atanların, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları uygulamayanların yeni anayasa turuna çıkması oldukça ironik bir durum oldu.
AKP iktidarı yargının kantarını öylesine bozdu ki, ilk uygulanmayan karar Taksim kararı değil.
Gezi Davası’ndan tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin ‘hak ihlali’ kararına rağmen tahliye edilmedi. Üstüne üstlük ihlal kararı veren AYM üyelerine Yargıtay tarafından suç duyurusunda bulunuldu.
Yargıda yaşanan bu çatışma durumu, ve uygulanmayan yüksek mahkeme kararları toplumun yargıya olan güvenini her gün biraz daha aşağı çekiyor. OECD’nin 2023 raporuna göre Türkiye yargıya güvende 38 ülke arasında 36’ıncı olmuş. Rapora göre vatandaşların sadece yüzde 15’i Türkiye’de yargının bağımsız olduğunu düşünüyormuş. Bu verilere baktığımızda maalesef ülkemiz yargısı sınıfta kalıyor.
Yargıya olan güvenin azalması, hukuki olarak yaşanan adaletsizlikler maalesef ekonomiyi derinden etkiledi. 2018 yılında ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte yargının siyasallaşması tartışması ülkemizi ekonomik olarak zor bir sürece soktu. Çünkü şurası çok açıktır ki; AYM kararlarının uygulanmadığı ve vatandaşların adalet aradığı, ifade özgürlüğünün olmadığı, Millet Meclisi’nin etkinliğini kaybettiği ve demokrasinin her gün zedelendiği bir ülkeye yatırım gelmez. Ve Türk Lirası da her gün değer kaybetmeye maalesef devam eder.
Siyasetimizin ‘yumuşama’ya ve normalleşmeye ihtiyacı var. Ekonominin her gün daha da bozulduğu bu günlerde yargı bağımsızlığına, özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasına ve en önemlisi yeniden ‘parlamenter sistem’e geçilmesine ekmek ve su kadar ihtiyacımız var. Yeni anayasa ele alınacaksa tartışmaya buradan başlamak gerek.
Tüm Akdeniz okurlarına merhaba!