
- Ey benim güzel vatandaşlarım…
-Bakmayın son model arabam, evim barkım, yazlığım kışlığım olduğuna!
-Allah sizi inandırsın! Yokluk yoksulluk belimi büktü, evime ekmek götüremiyorum, sıkıntı içindeyim...
-Ah ahhh bir bilseniz! -Ben var ya ben! Her gün dert yiyorum dert!
Politikacının ağlamasına üzülen vatandaşın birisi:
-Sayın politikacımız sen üzülme, benim cebimde ne varsa yarısını veriyorum deyince diğerleri de ceplerinde ne varsa yarım yarım vermişler.
Yarım yarımı gören politikacı, konuşmasını şöyle bitirmiş:
-Bu kardeşiniz dert yesin! Yarım yarım dört yesin! Allah’a emanet olun!
(Tabi ki alkış bedava)
***
HÜKÜMDARIN ALTIN ÇİVİSİ
Ülkenin birinde zalim bir hükümdar varmış, sabah kalkar zam yaparmış, akşam yatar zam yaparmış. Vatandaş zalim hükümdarın elinden ikrah gelmiş!
Günün birinde hükümdara Hint elinden çok değerli bir ipek kumaş hediye etmişler.
Hükümdar bu kumaşı çok beğenmiş ve terzi başını çağırtarak:
-Bunu al, hemen bana elbise olarak dik, demiş.
Terzi başı: Emredersiniz sultamım dedikten sonra
Hükümdar: -Bu ipek kumaşa altın düğme yakışır. Al şu 12 altını çivi düğme haline getir, düğmeleri altın olsun diyerek 12 altını terzi başının önüne fırlatmış.
-Bu gün Çarşamba, 2 gün süre Cuma günü namazdan önce giyip camiye gitmek istiyorum. Kullarım Cuma namazında beni bu kumaşla görsün…
Zavallı terzi başı: -Aman sultanım, 2 günde bu altınları nasıl düğme yaparım diye sızlanmaya başlayınca…
Hükümdar kükremiş: -Bana bak terzi başı Cuma günü bitmez ise kellen gider deyip huzurundan kovmuş.
Terzi başı iki büklüm huzurdan çıkmış eve gelmiş üzgün beti-benzi sapsarı.
Karısı merakla sormuş: - Ne oldu bey hayırdır, ne bu halin?
Terzi başı, durumu anlatmış böyleyken böyle… Hakkını helal et karıcığım Cuma günü kellem gider, kendimi parçalasam bu elbiseyi yetiştiremem.
Karısı metanetli, sakin sakin: -Sen bu işe başla hele, Cumaya kadar daha neler olur neler, Allah kerim sen hemen başla altınları çivi gibi yap, diyerekten hem teselli etmiş hem de teşvik etmiş.
Terzi başı karısının teşvikiyle işe koyulmuş ve altınları 2. günün sonuna doğru çivi düğme haline getirmiş. Lakin gel gör ki daha kumaşa el değmemiş.
Karısı: - Ha gayret bey, daha gece var, sen halledersin diyerek gayretlendirmeye çalışırken…
Tak tak kap çalınmış.
Terzi başı:- Eyvah Hükümdarın askerleri geldi. Hakkını helal et karıcığım git kapıyı aç, demiş.
Kadın kapıyı açmış, kapıda hükümdarım askerleri: -Hoş geldiniz Sultanın yiğit askerleri falan diyerek yaltaklanırken;
Askerler: -Bre terzi başı, hani hükümdarımızın verdiği altınlar vardı ya, onları çivi haline getirebildin mi?
Terzi başı titreyerek: -Evet yiğitlerim, altın çivi düğmeler hazır ama elbiseyi yetiştiremedim…
Askerlerin komutanı: -Kumaş önemli değil sen çivileri ver yeter. Hükümdar dün gece öldü. Bizde tabutuna altın çivi yakışır diye düşündük onun için çivileri istiyoruz...
Kıssadan hisse; politik koltuğa yapışanlar, bir gün mutlaka ölecek!!!
***
KAYSERİLİ VE YAHUDİ
Bir tarihte Kayseri’ye Moiz adında bir Yahudi gelmiş. Ticaret yapmak için Kapalıçarşı’da bir dükkân tutmuş.
Mekân komşularına sormuş: -Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim?
Birkaç dükkân ötesini gösterip: -Bak, orada bir Ahmet Ağa var, onun yanına desturla yanaş, demişler.
Moiz gitmiş Ahmet Ağa’nın yanına, dükkân bomboş:
– Ne iş yaparsın Ahmet Ağa?
– Her şeyi alıp satarım.
– O da ne demek?
– Mesela, kabul edersen senin dişlerini satın alırım.
– Olur mu öyle şey?
- Neden olmasın? Dişlerine 10 altın veririm. Ömrünün sonuna kadar ağzında kalsın, öldükten sonra benim olsun.
Aradan birkaç gün geçmiş. Ahmet Ağa yanında iki-üç kişiyle Moiz’in dükkânına gelmiş: -Dişlerine müşteri çıktı. Malı görmek istiyorlar! Aç ağzını!
Moiz: -Hani dişlerim ölünceye kadar benimdi, diye kızmış.
Ahmet Ağa: Canım ölümünden sonra teslim etmek üzere satacağım, demiş. Müşteriler Moiz’in dişlerine 12 altın vermişler, Ahmet Ağa az bulup reddetmiş.
Ertesi gün Ahmet Ağa bir başka müşteri grubuyla yine Moiz’in dükkânına damlamış.
Yine dişleri muayene, yine pazarlık, müşteriler 15 altına çıkmış, Ahmet Ağa yine reddetmiş.
Üçüncü gün başka müşteri, dördüncü, beşinci gün…
Sonunda Moiz patlamış: -Beni hayvan pazarında dişleri kontrol edilen eşek durumuna düşürdün, al şu 10 altınını, ben dişlerimi satmaktan vazgeçtim.
Ahmet Ağa gülmüş: -Olur mu? Bu dişler 20 altını gördü. 30’dan aşağısına geri vermem!
Moiz çaresiz; her gün ağzını kontrol ettirmektense 30 altın vermeyi tercih etmiş.
Ahmet Ağa gülmüş: -Gördün mü? Ben sana her şeyi alıp-satarım dediğimde inanmamıştın!
***
AKLINIZDA BULUNSUN: Aman dikkat! Politikacılar da Kayserili Ahmet ağa gibidirler, satacak bişey kalmayınca ağzınızda ki dişlerinizi satabilriler