
Tıpkı bugün yaşananlar gibi.
COVID-19 pandemisinin acımasız bir şekilde hüküm sürdüğü günümüzde hergün yüzlerce insanımızı kaybediyor, binlerce insanımızın da hastalığa yakalanmasını sadece seyrediyoruz.
Nedendir bilinmez (!) can pazarının yaşandığı böylesine kritik bir süreçte hak sahibi insanlarımıza dahi sanki devlet eli uzanmıyor.
Salgınla mücadele kapsamında aylardan beri işyerini açamayan insanlarımızın ne yiyip, ne içtiklerini, çocuklarının hayatlarını nasıl idame ettirdiklerini merak dahi etmeyen bir anlayış var!
Konuşmadan hak sahibi insanlarımıza bir ölçüde “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” der gibiler.
Somut örnek verecek olursak yaklaşık 10 aydan beri iş yapamayan kahvehane sahiplerini, lokantacılarımızı, servis şoförlerini, kapalı bulunan onlarca sektördeki işyeri sahipleri ve çalışanlarının ne yiyip, ne içtiklerini düşünen olmadı. Mağdur insanlarımıza devletimizin şefkatli eli uzanmadı, ama sarayın bir günlük masrafının 10 milyon TL olması ise vatandaşların moralinin daha da bozulmasına fazlasıyla yetti.
* * *
Baskıcı, yasakçı ve savurganlıkla dolu zihniyetlerle yönetilen ülkelerde vatandaşların mutlu olması mümkün olabilir mi? Yönetebilme becerisini kaybeden hükümetler çareyi daha çok sertleşmede ararlar.
Tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Baktığımızda Türkiye’de bugün böyle bir anlayışın hakim olduğunu görüyoruz.
Konuşmayacaksın,
Eleştirmeyeceksin,
Hükümetin her yaptığına EYVALLAH diyeceksin.
Sessiz bir şekilde olsa da Türk insanından bu isteniyor!
Dolar karşısında sürekli değer kaybeden Türk parası maalesef pula dönüşmüş, alım gücü düşmüş vaziyette. Korona salgınından kaçan insanımız ekonomik çaresizliğe yakalanıyor. Yeteri kadar beslenemeyen insanlarımız, çeşitli hastalıklara istemeyerek davetiye çıkarmış oluyor.
Tarsus’ta da durum gerçekten çok vahim durumda. Pandemi nedeniyle Nisan ayından bugüne vefat eden yurttaş sayısı 300’e yaklaştı. Binlerce insanımız ise tedavi görüyor.
Son günlerde COVID-19’dan ülke genelinde günlük vefat eden yurttaş sayısı 200’ün üzerine çıkmış vaziyette. Bazı kaynaklar ise günlük kaybın daha fazla olduğu yönünde iddialarda bulunuyor.
Bu durumu kader olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Yapılan yanlışların, zamanında alınamayan tedbirlerin sonucunda bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Hiç olmasa bundan sonra daha bilinçli davranarak ölüm olaylarını önleyebilmemizin çok gerekli olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Herkesin sorumlu ve duyarlı olması gerekir. Hükümetimizin de.
Özünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok güçlü bir devlettir. Adaletsiz bir şekilde yönetilmediği taktirde mevcut kaynaklarımız, 83 milyon insanımıza yetecek kadar güçlü kaynaklardır. Yeter ki savurganlığa son verelim. Savurganlığa son verirsek, COVID-19 salgını başta olmak üzere her türlü felaket ile rahatlıkla baş ederiz.
Ölen insanlarımıza gerçekten çok yazık oluyor.
ELEKTRİK FATURALARI
Türk halkının çektiği çile biraz olsun azalmak yerine, her geçen gün daha da artıyor. Vatandaşın çektiği çileler sürekli olarak artarken, 18 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar ise sadece ve sadece seyrediyor!
Son Ali-Cengiz oyununu ise hayatın vazgeçilmesi olan elektrik faturalarında görünüyor. Nasıl mı görünüyor? Hemen söyleyeyim.
Elektrik faturalarında hangi konularda ödeme yaptığımızı biliyoruz. Tükettiğimiz elektrik parasını çeşitli vergilerle katlanarak ödeyen vatandaşlar yeni yılda yani Ocak ayından itibaren farklı ödeyecek. Gerekçe ise gerçekten çok garip. Vatandaşın sırtından her yıl yüz milyonlar kazanan elektrik dağıtım şirketleri yeni yılda elektrik faturalarına, yeme-içme ve seyahat giderlerini de ekleyecekler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylanan elektrik şirketlerinin talepleri böylece kabul edilmiş oldu.
Mevcut hayat pahalılığı nedeniyle Türk halkının ödemekte güçlük çektiği elektrik faturalarına bir de ilgili şirketlerin yemek, misafir ağırlama ve seyahat giderlerinin eklenecek olması gerçekten çok düşündürücü.
Böyle bir karara olur diyen sorumlular vicdanen rahatlar mı? Türkiye’de ezilen vatandaşın gerçekten sahibi olmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu.