
“Geliyor gelmekte olan” şeklindeki sloganı toplumumuzun çok geniş bir kesimi benimsemiş vaziyette. Küçükte olsa sloganı benimsemeyen, içine sindiremeyen bir grup vardır elbette.
Türk toplumunun büyük sıkıntılar yaşadığı, zamların ardı arkasının kesilmediği, Türk parasının pula döndüğü (!) böylesine bir dönemde AKP’nin önde gidenlerinin hala vaziyeti tozpembe gösterme çabaları ise katıksız olarak “PES” dedirtiyor insana. Bu durum bir ölçüde AKP’nin önde gidenlerinin, toplumumuzun zekasıyla sanki alay ettiğini kokuyor orta yere! Mevcut Türkiye tablosunda baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni sloganı olan “Geliyor gelmekte olan” sloganı, eksik bir slogan olarak değerlendirilebilir.
Cumhuriyet Halk Partisi ve onun Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sloganının “Geliyor gelmekte olan, gidiyor gitmesi şart olan” şeklinde hazırlanmış olsaydı, daha geniş bir anlam taşırdı diye düşünmek gerekir. Rüya gibi bir hayat sürenler, şatafata alışık olanlar mevcut düzenlerinin bozulmaması için çırpınmak zorundalar. Ama istedikleri kadar çırpınsınlar gitmeleri gerekenler mutlaka gideceklerdir. Halka rağmen hiçbir şey yapılamaz, bir toplumun parası bu denli hovardaca harcanamaz. “Hep ben” anlayışı yıkılmaya mahkum bir anlayıştır.
Toplumun tüm katmanlarından “Ben açım” diye seslerin artarak yükseldiği bir ülkede gitmesi gerekenler elbette ki gidecekler. Gitmek istemeseler dahi…
Allah hiçbir kuluna güç zehirlenmesi yaşatmasın. Güç zehirlenmesi yaşayanlar elbette ki demokratik yöntemlerle bedelini ödeyeceklerdir. Türk toplumunun bu konuda kararlı olduğu artık görülüyor. Toplum önüne getirilecek seçim sandığını bekliyor. Hem de büyük bir sabırsızlıkla.
COVID-19 SALGINI
Yaklaşık 21 aydan beri insanlık aleminin korkulu rüyası haline gelen COVID-19 salgını tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de can almaya devam ediyor.
İlk olarak Çin’de görülen ve daha sonra tüm dünyaya yayılan salgın hastalık nedeniyle ölüm olayları, hem de acımasız bir şekilde devam ederken, Türkiye’de açıklanan resmi rakamlara göre hergün 200-250 insanımızın vefat etmesine neden oluyor. Tüm dünya salgın hastalıkla mücadele ederken ülkemizde ise AKP hükümeti Dolar ile Avro’nun düşürülmesi için çaba harcıyor. Geride kalan 19 yılda işlenen hataların sebep olduğu bugünkü ekonomik tablo Türk toplumunu en az COVID-19 hastalığı kadar etkiliyor, insanlarımızı umutsuzluğa sevk ediyor.
Hükümetin yanlış politikaları yüzünden üretmekten uzak bırakılan, sadece tüketen bir toplum haline gelmiş olmamız elbette ki tesadüfi değildir. Üretimsizliğin yanı sıra AKP hükümetinin de hatalı politikaları bugün yaşanmakta olan karanlık tablonun doğmasına fazlasıyla yetti. Samanın dahi ithal edilir hale gelmesiyle çaresizliğe düşen hükümetimizin önde gidenleri içine düştükleri çaresizlikten kurtulabilmek için akla-hayale gelmeyecek, kimseye bir fayda sağlamayacak politikalar uygulayarak adeta akar suları tersine çevirmek istiyorlar. Asırlardır aynı istikamete akan suları tersine çevirebilmek mümkün olabilir mi?
Bir nevi yangın yerine dönen Türkiye’de toplumumuzun büyük bölümü her gün gelen zamlarla perişan olmuş vaziyette. Perişan olmaya da devam ediyor. Yönetenler ise “Biz faize karşıyız” deyip bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bir tarafta COVID-19 salgını, diğer tarafta ise AKP hükümetinin sebep olduğu pahalılık, yokluk. Ekonomik zorluklar insanlarımızı en az COVID-19 hastalığı kadar etkilemiş vaziyette. İnsanlarımız COVID-19 salgını nedeniyle kaybettikleri sevdiklerinin, yakınlarının yaslarını dahi yaşayamaz oldular. Yas tutmaya fırsat bulamaz oldular.
Beştepe’den bakınca Türk toplumunun hali çok farklı mı gözüküyor acaba…