Mersin, Tarsus ve Bölgedeki gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?

:

:

:

Sürgündeki Köylünün Mektubu

(27-04-2009 Tarsus Akdeniz Haber Arşivi) ERDOĞAN GÖKÇE-- Ekonomik sıkıntı
Tarih: 29 Nisan 2013 Pazartesi 19:13
Sürgündeki Köylünün Mektubu
Yazı Boyutu:
Metni küçült
Metni büyüt


 



(27-04-2009 Tarsus Akdeniz Haber Arşivi)  ERDOĞAN GÖKÇE-- Ekonomik sıkıntı yüzünden köyünü terk ederek şehre göçmek zorunda kalan Alim Daşpınar isimli vatandaşın internette yayınlanan mektubunu sizlerle paylaşmak istedim.



         “Bedenimizi şehirleştirmeye çalışanlar Köylü(lerimizi) ruhumuzu şehirlere sürgün ettiler.Ortaya çıkan ne köylü olacaktı nede şehirli,.Zaten istedikleri de böylesi bir şeydi..Gönüllü olmuştu her şey.. Tek amaçları, Köylerimizi elimizden almak değildi, Şehirlerimizi kocaman köylere dönüştürmekte değildi, Asıl amaç; Her şeyin aslını bozarak, Yerinden oynatılmış insanları istedikleri renge boyayıp, İstedikleri yerlere atmaktı. Çoğunlukla da başarılı oldular. Medeniyetin beşiği şehirlerimizi köylü ruhuyla doldurup, Gettoların, varoşların sınırsız nimetlerini yediler yıllarca. Derin bir mühendislik hesaplamasıydı her şey.. Bir ülkenin ırzına geçmenin köyü ortadan kaldırmak, Bir ülkeyi köylü yapmanın şehirleri iğfal etmek olduğunu çok iyi biliyorlardı. Önce şehri ulaşılmaz gösterdiler, Ardından şehirli diye gözümüze sokmak istedikleri imitasyon üretimli sözde burjuvazi kılıklı insanları ‘yeşil çam’ altından, evlerimize sokup kitleler halinde ruhlarımızı hipnoz ettiler. Ulaşılmaz gösterdikleri insanlara köylü ruhumuzu özendirerek, ruhlarımızın her zaman kontrollü bir şekilde sürüklenmesini ve yok edilmesini muazzam bir başarıyla ortaya koydular. Şehrin gerçek efendileri yoktu ortalarda, olanlarda kıyıda köşede silinmişti. Yeni efendiler ; Köylülüğü ezmek yerine köylüleri ezdiler. Şehirleri korumak yerine, Köylüleri şehirlere doldurup, Köylülüğü şehirlerde büyüttüler… Onlar çok iyi biliyorlardı ‘köylülüğün’ yok edilmesinin kendi emelleri için tehlikeli olduğunu. Onlar çok iyi biliyorlardı, asırlardır medeniyet olmuş şehirlerin ayakta durmasının, Köylülük için, köylüler için, şehirli için, herkes için cansuyu olacağını. Onlar çok iyi biliyorlardı, köyünü korumuş bir ülkenin kolay kolay sarsılmayacağını… Kısa zamanda hedeflerine ulaştılar.. Kitleler halinde şehirlere akın eden köylüler kendilerine sunulan yaşantıları nimet gördüler. Büyük bir beğeni ile kabullendikleri şehir hayatının faturasını ne zaman ödeyeceklerinden hiç haberleri yoktu. Çünkü onlar korkunç bir ihtirasla madde bağımlılığı hastalığına kapılmışlardı. Şehirde yaşamanın ilerde kendilerine nasıl felaketler getireceğinden habersiz, hayat standartlarını yükseltmenin peşinde koşan yığınlarca köylüyle dolmuştu köşe bucak. İstediklerini başarmışlardı toplum mühendisleri. Ve kaos başladı, Uyum sorunu yaşayan, Şehri kendine uydurmaya çalışan, Şehirde kaybolan insanlar ortaya çıkmaya başlamış, şehirlerimiz yaşanılmaz hale gelmişti. Yüzlerce gayrı meşrunun, sayısız suçun, korkunç cinayetlerin sahipleri, Köyünü bırakıp köylülüğünü üzerinde taşıyan insanlar olacaktı. Zor şartlarda büyümüş olmanın getirdiği cesaret sayesinde korkunç suç makinaları haline dönüştürülmüştü, belki yüzlerce insan. Bu büyük planın el sürülmesi gereken çok yeri vardır. Bir devletin büyüklüğünü belirleyen unsurların hangi gözelerden gelen sularla mümkün olduğunu iyi düşünmek gerekir. Tereyağını pazara götürüp yapay margarinleri çocuklarına taşıyan köylü, Toprağını üst üste konmuş beton yığınlarına feda eden köylü, Üretmek yerine pervasızca tüketmeyi yeğleyen köylü, Sigortalı olmak uğruna ömrünü fabrika çalışanı olmaya adayan köylü, Nasıl bir nimeti ayağıyla teptiğinin farkında olamadığı gibi, Nasıl bir kaosun içinde ezilip gittiğini de hiç göremeyecekti. Bu yer değiştirmenin belki de ağır faturasını kendisi ödemeyecek torunları ödeyecekti. Bu sürgünü tertip edenler bilerek-bilmeyerek ülkesini nasıl bir felaketle karşı karşıya bıraktığının farkına belki de yıllar sonra varacaktı.. Babalarını beğenmeyen evlatlar dünyaya getirdikçe, Babalarına nasıl ihanet ettiğini azda olsa anlayacaktı şehirdeki köylü.. Onun şehirli olmaktan anladığı şey nasıl yanlışlıklarla doluysa, Köylü olmaktan anladığı şeyde korkunç yanlışlıklarla doluydu. Sürgün edildiği şehirde hangi amaçla bulunduğunu hiç algılayamadan  bir türlü içselleştiremedikleri yaşantılarını nihai olarak gerisin geri dönerek büyük bir tezatla göstermiş olacaktı..‘Kendini kurtarma’yı şehirde yaşamak olarak izah eden köylü Şehirde yaşamanın kendisi için ne kadar gereksiz olduğunu, Emekli olduğunda köyüne kaçarak ortaya koyuyordu. Yaşamlarında çocukluk evrelerinin geçtikleri mümbit topraklara kavuşamayanlar Ölümsüz vasiyetlerle ölü bedenlerini topraklarına taşıtacak kadar köylüydü aslında.Yaşadıkları şehirlerde ölmeden topraklarına ulaşanlar da, şehirde kazandığı parayla yeşil vadilerin ortasında, berrak suların aktığı cennet tasvirli topraklarda, atalarından kalma ahşap evleri hiç üzülmeden yıkarak üç beş katlı betondan evler yapıyorlardı.Çünkü onların şehirden öğrendiği şey buydu. Çünkü onlar gerçek şehirliyle görüşmeden, Şehrin kadim tarihinden hiç nasiplenmeden gerisin geri dönmüş, yada ölmüş olacaktı. Çünkü onlar yıllar önce gönüllü olarak köylülüğü köylerine tercih etmişlerdi. Onlar bu toprakların en şanssız nesliydi aslında. Onlar hepimizin çarık bulamamaktan yakınan babalarıydı. Yüzyıllardır köylüyü köyünde, şehirliyi şehrinde tutmaya çalışan ecdadına muhalif olan fukara yöneticiler, köylüyü yapay ümitlerle şehirlere sürgün etmeyi medeniyet olarak yutturmaya çalıştılar ve yutturdular. Oysa ki, köylü milletin efendisidir sözü manidar bir şekilde hafızalarımızda dururken, Köylüyü yerinden oynatan derin erk, her şeyi aslında bilerek tertip ediyordu. Onlar imar yerine sürgünü tercih ettiler. Köylümüzü elimizden aldıkları yetmiyormuş gibi, köylerimizi de elimizden aldılar. Toprağımızın ırzına geçtikleri gibi, Tohumlarımızın da ırzına geçtiler, Hayvanlarımızı elimizden aldıkları gibi, Hiç utanmadan ithal hayvanların istilasına müsaade ettiler. Elimizde kalan üç beş köyümüzü beyaz maskeli insanlarla basarak, kuş gribi bahanesiyle tavuklarımızı kameramanlar eşliğinde itlaf ettiler. Sonrada, Tekelleşmeyi sağlayarak, beyaz ışık altında ürettikleri tavuk ve günde iki kez doğurtturdukları çift yumurtaları soframıza indirdiler, servetlerine servet kattılar. Gelecek nesillerinde felaketinin mimarları oldular. Şehir kenarlarına kurdukları hormonlu seralardan beslediler insanları. Her şeyin şifresini bozdukları için, üç beş yaşında kanserli nesillere vesile olacak kadar canileşebildiler. İstedikleri fiyata sattılar ebder tohumlarını. İstedikleri fiyata aldılar boşaltılmış arazileri. Onlar yüzyıldır istediklerini hep aldılar….. Onlar yıllardır her şeyimizi zaptu rapt altına almak adına, Köylerimizin ırzına geçtikleri gibi Şehir(liliğimizin)lerimizin de ırzına geçtiler…..”  Tam bağımsızlığını kaybeden ülkemizin, her alanda olduğu gibi bu alanda da nasıl çökertildiğini görüyor musunuz? Çok yönlü yıkımlar ve parçalanmalar altındayız. Ey millet! Tek kurtarıcı sensin. Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi birleşip sel olmanın ve düşmanı yeniden denize dökmenin zamanıdır.



 


Etiketler:
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Tarsus Akdeniz ©1994 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
Oluşturma süresi(ms): -1