Eskiden, az güvenilir olan kimselere bile fazla güvenilmezdi. Şimdi ise, hiç ama hiç güvenilmez olanlara haddinden fazla güvenenler, destekleyenler ve hatta kutsayanlar türemeye başladı. Öyle ki, tam 10 yıldır, psikopatca yalan söyleyenler, daha büyük yalan söyledikçe daha fazla desteklenir ve ödüllendirilir hale geldiler. Milleti aldatanlar, vatanı satanlar, ülkeyi soyduranlar, toplumu gerenler, komşularla düşman hale gelenler, düşmanın tamamen emrine girenler; şimdiye kadar böylesine destek görmemişlerdi.
Buna, akıl tutulmasından çok aklın sefaleti demek gerekir. İnsanda akıl ne için var? Neye yarar? Aklını kullanamayanların, diğer canlılardan ne farkı kalır!? Birden fazla aldatılana bile “aptal” denilen bir dünyada; bu kadar çok aldatılana ve aldatıldığının da farkına varmayana ne demeli?
Atatürk “laiklik, insan olmak demektir” demişti. Demek ki laiklikten uzaklaşıldıkça!...
Bırakın kendi tarihimizi, dünya tarihinde bile örneğine çok az rastlanır bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bu iktidarı böylesine nadir yapan bir çok özelliklerinin başında, sürekli yalan söylemesi ve bir başka ülkenin proje görevlisi olması geliyor. Hamsiden turşu ve reçel yapıldıktan sonra her şeyin yapılabilir olması gibi; Hem yalancı hem de ABD’nin emrinde çalışan… hatta Irak’ta yüzbinlerce kadına ve kıza tecavüz eden ABD askerlerinin, ülkelerine sağ salim dönmeleri için dua edenlere… Güvenmek ve desteklemek! İnsan ne diyeceğini bilemiyor bunlar için.
BOP eşbaşkanlığı Hükümeti’nin milleti nasıl aldattığına, yüzlerce, binlerce, hatta onbinlerce örnek verilebilir.
İşçi partililerin “Tayyip Erdoğan BOP eşbaşkanıdır” sözüne çok sinirlenen Tayyip Erdoğan, “Ellerine kağıt parçası almış dolaşıyorlar; Amerika’nın bir projesi diyorlar. Bunu ispat ederlerse biz her şeye varız; ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık konuşuyorum; bu kadar ağır konuşuyorum” demişti. BOP eşbaşkanı, kendi sesi ve görüntüsüyle şimdiye kadar tespit edilen tam 36 ayrı yerde açıklaması var. Bunun bir ABD projesi olduğu, bu proje içinde de kendilerine bir görev verildiğini ve bu görevi yaptığını söylüyor.
Benzer bir olay, Devlet Bahçeli’nin “AKP ile PKK ile gizli görüşmeler yapıyorlar” iddiasından sonra yaşandı. AKP ile PKK’nin Oslo’da yaptıkları gizli görüşmelerin açığa çıkmasından önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Hükümet yetkilileri PKK’liler ile gizli görüşmeler yapıyor” demişti.
Bu açıklamadan hemen sonra Tayyip Erdoğan bu görüşmeleri sert bir şekilde inkar etmişti ve “bunu ispatlamayanlar alçaktırlar, şerefsizdirler” demişti.
Kısa bir süre sonra Başbakanın özel yetki verdiği kişilerle PKK’lilerin Oslo’da gizlice görüştükleri açığa çıktı. Bu görüşmenin ilk olmadığı; son da olmayacağı bizzat Tayyip Erdoğan tarafından dile getirildi.
Artık şu kesin olarak anlaşılmıştır ki; Tayyip Erdoğan, her zaman söylediğinin tam tersini yapar!
Mesela “NATO’nun Libya’da ne işi var yahu” denildikten sadece 3 hafta sonra! “Libya’nın Libyalılara ait olduğunun tespiti ve tescili için NATO oraya gitmeli” demişti ve hemen ardından da, Meclisten bile karar çıkarmadan Libya’ya savaş uçaklarını ve gemileri göndermişti.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a sayısız kereler “kardeşim” dedikten ve “dostça” ziyaretlerde bulunduktan hemen sonra, birden tersine döndü ve eşi görülmedik şekilde Beşar Esad’ı “can düşman” ilan etti. Suriye’yi iç savaşa çekmeye, NATO’nun müdahalesine yol açmak ve bu komşu ülkenin parçalanması için elinden geleni yapıyor.
İlköğretim oklularında dağıtılan sütlerin bozuk çıkması sonrasında yüzlerce öğrenci zehirlenmişti ve hastanelere kaldırılmıştı. Bütün medyanın yazdığı bu gerçeği bile inkar ettiler ve “dağıtılan sütten zehirlenen ve hastaneye kaldırılan bir tek çocuğumuz dahi yoktur” dediler.
Kopya çekildiği artık herkes tarafından kabul edilen ÖSYM ve KPSS sınavları için, milletin gözünün içine baka baka ve alay edercesine “en temiz en şaibesiz sınav yapıldı” açıklaması yaptılar.
Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle TSK’nin teslim alınması, Bülent Arınç’a suikast iddialarıyla TSK’nin en mahrem odasına girilmesi, Anayasa referandumunda verilen sözler, Deniz Feneri davasında asrın dolandırıcılarının serbest bırakılması, Mavi Marmara, Uludere, jet uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi vs. vs.
Yaklaşık 3500 gündür iktidarda olan bu parti, her Allahın günü söylediği hemen her sözün, yaptığı her işin, hemen sonrasında veya ertesinde, tam tersi yönünde bir açıklama veya faaliyette mutlaka bulunmuşlardır..
İşte böylesine birbirini tekzip eden ve insanların gözünün içine baka baka ve sıkça söylenen psikopat yalanların, farkına varmamak! Daha da feci olanı, son derece güvenilmez duruma düşmüşleri, kendince “son derece güvenilir” görmek, kararlı bir şekilde desteklemek… ve hatta kutsamak! Bu nasıl bir akıl ve mantık işidir. Bu nasıl bir değer yargısıdır, bu ne biçim akıl, ahlak ve vicdan süzgecidir… Anlamak mümkün değil.
Vatandaş soruyor: “Yahu bu adamlar bu kadar yanlış yapıyorsa, bu kadar yalan söylüyorsa, bu kadar zararlı iş yapıyorsa…Neden seçmenin yarısı bu adamlara destek veriyor?”
Yerinde bir soru ve cevabı da çok basit:
Birincisi, cemaatler, içlerine giren adamları düşünemez, yargılayamaz, sorgulayamaz ve biat eder duruma getiriyorlar.Çıkar meselesi, inanç sapkınlığı, körlük!
İkincisi, cemaat, holding ve yandaş medyanın, izleyenlerini maymunlaştırması, kandırması, yönlendirmesi!
Üçüncüsü, kötü muhalefet! Kötü muhalefet seçmeni, iktidar partisinin yandaşı yapar.
Türk halkı hem yüzde 95 gibi yüksek bir oranla ABD karşıtı olacak, hem de en Amerikancı, en teslimiyetçi ve Türkiye için en tehlikeli olan bu iktidara, seçmenin yüzde 50’si destek verecek öyle mi? Olacak iş değil! Akıl kârı hiç değil..
Hitler’in söylediklerine ve yaptıklarına Alman halkının körü körüne inanmasının ve desteklemesinin bedelini yalnız Almanlar değil bütün dünya çok ağır ödedi. Aynı şekilde ABD’nin proje görevlilerine körü körüne inananlar ve destek verenler yüzünden, Türk milleti bunun bedelini ağır ödemek durumunda kalmaz umarım.